top of page
Yazarın fotoğrafıözdenbekir karakaş

Arnavutköy Çileği ve Türkiye de Çilek



Çilek (Fragaria), gülgiller (Rosaceae) familyası içinde yer alan bir üzümsü bitki cinsi ve bu cins içinde yer alan türlerin meyvelerinin ortak adıdır. Çilek, tohumları dışarıda olan tek meyve olmakla birlikte, her çileğin yaklaşık 200 adet tohum ihtiva ettiği bilinmektedir. Tohumları dışarıda bulunduğu için de aslında gerçek bir meyve değildir ve her bir tohum ayrı bir meyve olarak düşünülebilir.

Eski kıta olarak çilek hakkında ilk bahislere Roma uygarlığı döneminde rastlanılmıştır.Çilek meyvesi, antik Roma literatüründe tıbbi kullanımına atıfta bulunularak bahsedilmiştir. M.Ö. 1200'lü yıllarda Romalı Senatör Cato'nun notları arasında çileğe rastlanılmaktadır. O tarihlerde ve sonrasında çilek genellikle tıbbi yararlarıyla ön plandadır. Guttan böbrek taşlarına, yüksek ateşten melânkoliye kadar pek çok şeye iyi geldiği söylenilmektedir. Mitolojide kırmızı rengi ve kalp formundan dolayı da Venüs'ü simgelemiştir. Arkeologların Mezolitik, Neolitik ve Demir Çağı’ndan kalma çilek tohumları bulması, o dönemki insanların çilek tükettiğini düşündürmektedir. Ancak yine de çileğin kültür edilmesi yaklaşık 14. yüzyıl dolaylarını bulmuştur. Fransızlar, 14. yüzyılda çileği ormandan bahçelerine hasat için götürmeye başladılar. 1364'ten 1380'e kadar Fransa kralı olan V. Charles'ın kraliyet bahçesinde 1.200 çilek bitkisi vardı. 15. yüzyılın başlarında Batı Avrupalı ​​rahipler, renkli el yazmalarında yaban çileği kullanıyorlardı. Çilek, İtalyan, Flaman ve Alman sanatında ve İngiliz minyatürlerinde görülmektedir.. O dönemlerde çilek bitkisi depresif hastalıklarını tedavi etmek için kullanılmıştır. İlk bahçe çileği 18.yüzyılın sonlarında Fransa/ Brittany’de yetiştirilmiştir. Bundan önce, yaban çileği ve yaban çileği türlerinden kültür seçimleri, meyvenin ortak kaynağıydı.


Avrupalılar Amerika’ya geldiklerinde yerlilerin çileği çoktan keşfettiğini fark etmiştir. Yerliler ise, gelen Avrupalıların damak zevkine uygun çilekleri oluşturabilmek için çileği kültür etme tekniklerini öğrenmiştir.


Çilek isminin etimolojik anlamda nereye dayandığı tam olarak bilinmese de, hasır (ingilizcede straw) yataklarda kültür edilmesi sebebiyle bu ismi kazandığı düşünülmektedir (strawberry). Çilek hasadı yapıldıktan sonra saman bıçağı ile ayıklanır. Bu da ona kelime olarak (straw of the berries) bu ismi katmış olabilir. Amerikalı yerliler çileği “wuttahimneash” (kalp şeklindeki tohumlu meyve anlamına gelir) diye isimlendirirken, bu meyvenin bilimsel ismi ise Fragaria olarak bilinmektedir. Yine de birçok ülkenin dilinde fraise olarak adlandırılır. Divan- Lügati't- Türk'te çilek sözcüğü bulunmamaktadır. Türkiye Türkçesindeki çilek söyleyişine benzeyen en yakın örnek Azerbaycan Türkçesindeki "çiyalek" biçimidir. Diğer Türk lehçeleri Rusçadan almış oldukları "klupnika" kelimesini kullanmaktadır. Şemseddin Sami'nin Kamus-ı Türki eserinde çilek sözcüğüne "çiğlek" olarak rastlanmaktadır. Fakat kelimenin etimolojisi için birbiriyle tutarlı olmayan çoğu temelden yoksun birçok varsayım bulunmaktadır.


Çilek çiçeği, mitoloji de "saygı ve sevgi, mükemmellik, öngörüyü" simgeliyor. Fransa’da afrodizyak etkisi ile ünlenen bu meyve ayrıca mitolojide aşk tanrıçası Venüs’ü simgelemektedir. Bundan olsa gerek yine Fransa’da yeni evlenen çiftler geleneksel kahvaltılarında ekşi krema, şeker ve otsu bitkiler içeren çilek çorbası içerek aşklarını kutlarlar. Birçok halkta ise ikili çileği koparıp yiyen iki insanın birbirine âşık olacağı yönünde inanışlar bulunmaktadır. Kısacası kalbe benzeyen bu kırmızı meyve aşkla ve sevgiyle yoğrulmuştur halklar arasında. Bunun yanında önemli politik ve sosyal etkinliklerde ikram olarak sunulan çileğin refah ve barış müjdeleyicisi olduğuna inanıldığı da bir gerçektir.


Ortaçağ Hıristiyan sanatında ve folklorunda, çilek manevi saflığı, ahlakı, doğruluğu ve ruhun mükemmel asaletini sembolize ediyormuş. Hatta yaprakları üç yapraklı olduğu için Kutsal Üçlemeyi sembolize ettiğine inanılıyor.


İngiltere’de düzenlenen dünyaca ünlü Wimbledon Tenis Turnuvası çilek sezonunun pik yaptığı dönemde düzenlenir ve seyirciler genellikle maç izlerken kâğıt boru bardaklara doldurulmuş çilekleri çerez niyetine atıştırırlar. Dünyada yüzlerce çilek festivali düzenlenirken, Brüksel’de baştan sona çileğe adanmış bir müze dahi bulunmaktadır.



“Arnavutköy’ün üçte biri bayır üzerinde, ikisi dağ yamacındadır. Kısmen poyraz alır fakat gün doğusu rüzgârına tamamen açıktır.” (Boğaziçi Dergisi, 1912)

Arnavutköy, Kuruçeşme ile Bebek arasında yer alan bir semt olup, Roma döneminden itibaren yerleşim alanı olduğu bilinmektedir. Arnavutköy’ün Antik çağdaki adı yöredeki kireç ocaklarına atfen “Estiai” olup, Bizans döneminde “Horasmata/Asomaton” köyü veya İmparator Konstantinos’un yaptırıp baş melek Mikail’e adadığı, Mikail’in mozaik bir ikonasının da saklandığı Ayios Mihailaion kilisesine ev sahipliği yaptığı için “Mihailion” olarak adlandırılmıştır. M.S. 3. Yüzyılda Roma konsülü Promotos’un bölgeye inşa ettirdiği bir villa yüzünden “Promotus” sonrasında ise “Anaplous” olarak adlandırıldığı da söylenmektedir.

Osmanlı kaynaklarında bu köysen bahsedilmesine ilk olarak 1568 tarihli bir fermanda rastlanmaktadır. Bostancı başına gönderilmiş olan bu ferman da; Arnavutköy sırtlarındaki bağların padişah haslarından olduğundan bahsedilmekte ve korusunda halkın avlanmasının engellenmesi emredilmektedir. Fermanda buradan Arnavutköy olarak bahsedilmektedir;

Bostancıbaşı’ya hüküm ki Arnavutköy bağları hassa-ı Hümayûn için koru iken bazı kimseler anda şikâr ettikleri işitilmiştir.”

Karadeniz’den Marmara Denizine doğru şiddetli bir yüzey akıntısı vardır ve bu akıntı denizcileri çok zor durumlarda bırakmaktadır. Rum denizciler bu yüzden bu çetin akıntılara “Diavolorema” “Şeytan Akıntısı” adını vermiştir. Günümüzde Arnavutköy’den denize doğru olan çıkıntıya “Akıntı Burnu” adının verilmesi bu yüzdendir. 19. Yüzyılda semt de bu akıntının adıyla anılmaya başlamış Rumca “Büyük Akıntı” anlamına gelen “Mega Revma” diye anılmıştır.

Evliya Çelebi Arnavutköy’ü anlatırken cami ve mescidi olmadığını ve yaklaşık bin hane bulunduğunu belirtmiştir.

Leb-i derya da bin kadar bahçeli mamur haneleri vardır ki cümle Rum ve Yahudi’ye mahsus olup cami, mescit, imaret yoktur. Bir küçük hamamı vardır. Dükkânları da dar mahalde vaki olduğundan bağ ve bahçesi azdır. Ekmeği ve peksimeti beyazdır. Yahudileri sahib-i zevk ve ehl-i sazdır. Rum Hıristiyanların ekseri kavmi Lazdır. Cemaati Müslimi gayet azdır.

19. Yüzyıl kaynaklarında bu yörenin insanlarından “Lazon” diye bahsedilmektedir. Yöredeki Rum ahali Karadeniz (Pontus) Rum’u ve fetih sonrası kentin nüfusunu artırmak (aslında etnik demografiyi değiştirmek) amacıyla Efir Bölgesinden getirilen Arnavutlardan dolayı Arnavutköy adını almıştır. Bu Arnavut yerleşimciler yıllar içinde asimile olarak Rumlaşmışlardır.



Arnavutköy’ün en acı iki tarihinden biri 1877 yılındaki büyük yangınıdır. O dönem ki gazetelerde 490 evin ve 250 dükkânın yanıp kül olduğundan bahsedilmektedir. Yanan evlerin büyük çoğunluğu Rumlara aittir. Köy halkı yangınla beraber şehirden deniz yoluyla gelen yağmacılarla da mücadele etmek zorunda kalmıştır. Kalan değerli varlıkları da yağmacılar tarafından gasp edilmiştir. Bu yangından sağ salim çıkmayı başaran köyün Yahudi sakinleri doğup büyüdükleri bu yerleri terk edip Ortaköy, Yeniköy, Balat ve Kuzguncuk semtlerine yerleşmiştir.



Arnavutköy’ün en acı ikinci tarihi 1955 6-7 Eylül Utanç günleridir. Bir yerlerden düğmeye basılmış gibi gayrimüslim vatandaşlarımıza özellikle de Rum vatandaşlarımız üzerine bindirilmiş kıtaların saldırısından Arnavutköy Rumları da nasibi almıştır. Çilek bahçelerinde çalışmak için Rize ve Giresun yöresinden gelen insanlar yanlarına yerleştikleri, çiftliklerinde çalıştıkları Rumların mallarını o günlerde yağmalamıştır. O tarihten sonra bu bölgedeki Rum vatandaşlarımız başta Yunanistan ve Fransa olmak üzere dünyanın birçok yöresine göç etmişlerdir. Bu tarihlerden sonra da Arnavutköy’ün dillere destan çilek ve meyve bahçeleri ile korusu betona teslim olmaya başlamıştır.

Çileğin Hikâyesi Arnavutköy de bir köyünde hikayesidir.




Osmanlı çileği ile de nam salmış olan Arnavutköy çileği, sonraları Karadeniz Ereğli’sinde de arz-ı endam eylemiştir. Bugün Osmanlı çileği adını Arnavutköy çileğinin bir çeşidi sürdürmektedir. Arnavutköy’ün bağları, bahçeleri l6. Yüzyıl’dan beri ünlüydü. Bu bölgede bağcılığın tarihinin daha eskilere, Bizans dönemine gittiği bilinir. Ancak, köyün kendi adını taşıyan çileğinin tarihi sanılabileceği kadar eski değildir.




Yıl 1798 Aleksandros İpsilantis, Eflak Beyliği görevinden azledilmiştir. Sarayın gözünden düşerek görevden alınma sebebi 1785 Osmanlı-Rus savaşında Rus taraftarı olması iddiasıdır. Bu suçlama daha önce Eflak Beyliği görevi sırasındaki hizmet ve başarıları sebebiyle affedilmiş ve sürgüne gönderilmiştir. Sürgün yeri olarak da 1726 yılında doğduğu ve büyüdüğü köy olan Arnavutköy’e baba ocağına sürgün gönderilmiştir.




İpsilantis, ailesinden kalan bağların yıllardır bakımsız kaldığını ve yeniden bağ haline getirmek yerine yeni bir ürün ikame ettirmenin akıllıca olacağını görmüştür. Eflak’ta görev yaparken Avrupa da çileğin popülerliğinin arttığını duymuş ve görmüştür. Yörede doğal ortamda yetişen küçük yabani çileği gerçekten de hoş lezzet ve koku da yetişmektedir. Bu çilek biraz ıslah edilerek ve Avrupa çileğinin fideleri de getirilerek çilek yetiştiriciliği başlamıştır. İlk çilek fidesinin, İpsilanti ailesi tarafından getirildiği, Arnavutköy sırtlarına dikilmesinden ve başarılı sonuçlar almasından sonra İstanbul da bu çilek dilden dile dolaşarak meşhur olmuştur. Bir süre sonra da bağların önemli bölümünün, yerini çilek tarlalarına bıraktığı bilinmektedir. Arnavutköy’de aslında iki ayrı cins çilek yetişirdi. Küçük, açık pembe renkli, kokulu olanı, “Osmanlı çileği” de denen, sevilip aranan bir türdü. Diğeri de Avrupa’dan getirilerek yetiştirilen Osmanlı çileğinin biraz daha büyüğü “Frenk çileği ”dir. Bu nadide cins Arnavutköy çileği (Osmanlı çileği), önceleri sadece Arnavutköy sırtlarındaki tarlalarda bulunurken, daha sonra İstanbul’un Yeniköy, Tarabya, İstinye sırtlarında ve Kadıköy tarafında Pendik civarında da yetiştirilmeye başlandı. Ancak adı nereden gelirse gelsin, belli bir türe bağlı olarak Arnavutköy çileği kaldı. “Arnavutköy’de sırtlardaki tarlalarda Osmanlı çileğinden başka daha koyu renkli ve biraz daha büyük frenkçileği de dikilirdi. İlk mahsul, genellikle mayıs ayında alınır; çilek meraklıları tarlalara küçük sepetlerle kendileri toplamaya ve hemen orada taze taze yemeye gelirlerdi. Çevreye kol atan çilek fideleri, küçük beyaz çiçekleri ve koyu yeşil yapraklarıyla bahar aylarında çok güzel görünür, çilek tarlalarının bulunduğu sırtlardan çevreye çilek kokusu yayılırdı. Yöreye has “endemik” küçük, açık pembe renkli, kokulu “Osmanlı çileği” (bu çileğin aynı türü Karadeniz Ereğli yamaçlarında ormanlık ve koruluk alanlarda yetişmektedir. Günümüzde Ereğli’nin eski üzüm bağlarında yetiştiricilik devam etmektedir) ile biraz daha büyük ve daha kırmızımsı “Frenk çileği” yetiştiriciliği yapılmaktaydı. Bu çilekler o dönemden itibaren “İpsilantis Çileği”, “Rum Çileği”, “Osmanlı Çileği” (Karadeniz Ereğli de yetiştirilen çilekler hâlâ bu ad ile adlandırılmaktadır) ve “Arnavutköy Çileği” olarak adlandırılmıştır.




1931’de İstanbul Mecidiyeköy de faaliyete geçen “Tekel Likör Fabrikasının” meşhur çilek likörünün çilek ihtiyacı uzun yıllar Arnavutköy’den sonrasında Arnavutköy ve Karadeniz Ereğli’sinden, 1960’lı yılların ortalarından itibaren de Karadeniz Ereğli’sinden sağlanmıştır.


1798’den itibaren Arnavutköy’ün meşhur üzüm bağları Aleksandros İpsilantis’in “çileği” daha çok getiri getirmesinden dolayı, çilek bahçelerine dönüşmüştür.


Arnavutköy sırtlarındaki çilek tarlaları, 1960’lara kadar korundu. 1960’lardan sonra, önce Osmanlı çileği daha sonra frenkçileği hem Arnavutköy’de, hem de bu çileğin yetiştirildiği diğer bölgelerde azalmaya başlamıştır.


Çilek Arnavutköy’de bağcılığı yenmiştir. 1960’lardan itibaren başlayan hızlı kentleşme –betonlaşma- de meşhur hoş kokulu çileği yenmiş, apartmanlar galip gelmiştir.


Günümüzde ise, küçük özel bahçeler haricinde, bütünüyle yok oldu; sadece adı ve bilenlerin damağındaki ince, hoş lezzeti kaldı.


Kısaca Karadeniz Ereğli de çilek yetiştiriciliğine değinmek gerekmektedir:




Ülkemizde orman çileği “Fragaria Vesca” ile kurulan bahçelerle ilgili kayıtlarda Karadeniz Ereğlisi önemli yer tutmaktadır. Bu yörede 1900’lü yıllardan önce yerel “kara çilek” (endemik) çeşidiyle yetiştiricilik yapılmakta olduğu bilinmektedir. İptidai olarak doğal ortamda yetişen meyvelerin toplanması şekilde gerçekleştirilen bu faaliyet 1920’li yıllarda Sait Halim Paşa’nın İstanbul Arnavutköy çileğinin fidelerini getirmesiyle bahçe yetiştiriciliğine dönüşmüştür. Sait Halim Paşanın bahçelerine dikilen bu Osmanlı çileği fideleri yetişmeye başlayıp yöreye has “kara çilek” ile tozlanması sonucunda oldukça güzel meyveler vermiştir. 1960’lı yıllara kadar başarılı bir şekilde tarımı yapılan Karadeniz Ereğlisi Çileği üretimi bir meyve hastalığı olan nematod sebebiyle sekteye uğramıştır. 1990 yılında yöre insanı Osmanlı çileği konusunda yeniden çalışmaya başlamış, bu konuyla ilgili dernek kurmuş ve 1999 yılında tekrardan Osmanlı çileği üretimi için ilk bahçeyi kurmuştur.




Kaynak:

ATSIZ. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nden seçmeler I. Milli Eğitim Bakanlığı. İstanbul, 1990

ATSIZ. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nden seçmeler II. Milli Eğitim Bakanlığı. İstanbul, 1990

YILMAZ Hüdai. ÇİLEK. Hasat Yayıncılık. İstanbul, Ekim 2009

https://gastromanya.com/ask-tanricasi-venusun-kalbinden-cilek/

https://www.medimagazin.com.tr/ozel-saglik//tr-askin-kirmizi-meyvesi-cilek-9-81-58164.html

https://www.atlasdergisi.com/kesfet/kultur/celik-ile-cilek.html

https://www.hotelrestaurantmagazine.com/cilekle-ask-ve-saglik-dolu-gunler/

https://www.hurriyet.com.tr/gundem/temadan-ciceklerin-mitolojik-oykuleri-39225596

http://nerdenbaslasam.com/2020/05/20/cilek-ve-merak-ustune-bir-yazi/

https://www.harpersbazaar.com.tr/lifestyle/2010/01/06/yemek_efsanesi_afrodit_ve_ailesinin_bize_ettikleri_afrodizyak

https://www.dokuzeylul.com/enginarin-buyusu-ve-cilek-kadinlar-makale,109940.html

https://ozhanozturk.com/2017/09/01/arnavutkoy/

https://en.wikipedia.org/wiki/Strawberry

Görsel Kaynak:

https://www.facebook.com/hasatak.timemachine/


468 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page