TÜRKİYE VE BETON EKONOMİSİ
AKP 2002’de iktidara geldiği dönemde TÜSİAD gibi geleneksel güç merkezlerinden biri büyük burjuvazi sermaye ile askeri ve bürokrat kanatlarda büyük bir temkinlilikle karşılanmıştı. Daha önce Refah-yol hükümeti döneminde test edilen düşünce akımı pek de iyi bir sınav vermemiş, bunun yanında AKP’nin kullanabileceği (Refah Partisi daha sonra devamcısı Saadet Partisi her nasılsa asıl mağdur olmasına rağmen bu mağduriyeti mazeretini kullanamamıştır.) mağduriyet politikası için iyi bir birikim olmuştur.
AKP ilk dönemlerinde bu temkinli yaklaşan oturmuş müesses düzenin temsilcileri ile soğuk savaş yürütmüştü. AKP bu savaşı yürütürken üçlü bir strateji izlemişti:
1. Derviş döneminde başlayan ekonomik reform paketini tam bir bağlılık içinde uyguladı. Ekonomik reform paketinden hiç taviz vermedi. Bu sadakati karşılığında kendi kitlesini bu paketin uygulayıcısı olmadığı, özellikle IMF politikalarının düşmanı olduğu mantığını empoze etmekten geri durmadı. Kendi kamuoyunda büyük başarı görülen meşhur “IMF borcu kapanan iktidar” fenomeni, borcu borçla kapatıp bundan siyasi başarı elde etmenin en başarılı propaganda çalışmasıdır.
2. Bu düzen temsilcilerinin hassas olduğu laiklik konusunda düşük profil sergiledi. Bu sayede zaman kazandı ve mevziisini kuvvetlendirdi. Kendisine organik olarak bağlı ve karşılıklı birbirlerini finansa ettikleri İslami sermaye fraksiyonlarını güçlendirme ve ekonomik aktör haline getirmek için sektör bazlı amaca uygun sistematik bir faaliyet yürütmeye başladı. İnşaat ve medya sektörü kilit stratejik sektörler olarak görülebilir. (Özellikle bugünün medya yapılanması AKP stratejisinin şahikasıdır.)
3. İnşaat sektörü seçiminin AKP’nin hegemonya projesine dahil sınıfları kapsama stratejisinin ideolojik etkisi göz ardı edilmemelidir.
Bu etken, Türkiye’deki muhafazakar/sağ geleneğin ve onun özgün bir temsilcisi olarak AKP’nin kültürel dünyasında bayındırlık faaliyetinin kapladığı özel önemle ilgilidir. Tanıl Bora’nın ifadesiyle AKP’nin “inşaat şehveti” kökünü ‘Menderes, Demirel, Özal çizgisinden alan bir siyasal/kültürel biçimin ifadesidir. Buna göre “muasır medeniyetler” seviyesine ulaşmanın ve tescil etmenin en önemli ve görünür yollarından biri bayındırlık faaliyetleridir. Bir başka deyişle, “inşaat şehveti” Türkiye sağının genetiğine işlemiş bir ideolojik motiftir.’ (Melih Yeşilbağ, Hegemonyanın Harcı).
Türkiye’de gözlenen inşaat furyası, makro ekonomik rasyonellerle sınırlı basit bir öncelikli sektör tercihinden ibaret değildir. Üretim modelindeki değişimden, dağıtım-lojistik kanallarının farklılığına, rant paylaşım ekonomisinde paydaşların değişiminden, yeni sınıf oluşumu sürecine, siyasi ve sermaye fraksiyonlarının farklılaşması ile güç dengeleri yapısının artık gelenekselden erk kontrolüne geçmesine kadar bir çok farklı değişkenle beraber bakmak gerekmektedir. Bu tercihler, AKP döneminin özgül hegemonya projesi bağlamında değerlendirilmelidir. AKP döneminde sermaye birikim rejiminin tamamlayıcı öğesi olduğu iddia edilebilir.
AKP iktidarının bu stratejik tercihinin gündeme gelmesinde ekonomik, politik ve ideolojik olmak üzere üç ayrı parametrenin payı açıkça görülmektedir. AKP’nin inşaat tercihinin günümüz kapitalist dünyasında önem kazanmasının Türkiye yansıması dışında, iktidar erkinin yeni hegemonya projesinin önemli bir hatta en önemli ayaklarından biri olduğu da mutlaka ortaya konularak değerlendirilmelidir.
Comments