top of page
Yazarın fotoğrafıözdenbekir karakaş

ETRAFI DAĞLIK ORTASI BAĞLIK 2 /Erzincan Genel

Güncelleme tarihi: 18 Tem 2023



Selçuklu döneminde şehir çeşitli araştırmacıların tarihçilerin ve sanat adamlarının da belirttiği gibi çok verimli bir dönem geçirmiştir. Döneminde birçok şehirden daha başarılı, daha gelişmeye müsait ve çeşitli alanlarda kıymetli insanlar yetiştiren bir kültür ve bir sanat merkezi haline gelmiştir.



Tarihçiler özellikle Erzincan'ın geçmiş döneminin çok daha parlak olduğunu ve onu takip eden yıllarda bu bilim-sanat özelliğini muhafaza ettiğini söylemektedirler. Tarihçi Osman Turan Erzincan’da çok sayıda bilim ve sanat adamı yetiştiğini ve bu yönüyle Erzincan’ın parlak bir medeniyet merkezi olduğunu söylemektedir. Seyyah İbn-i Batuta Erzincan şehri ahalisinin çok iyi huylu, iyimser, dost canlısı insanlar olduğundan ve şehrin çok zengin çarşıları bulunduğundan bahseder. Ayrıca, şehirde çok kaliteli kumaşlar üretildiğini ve şehrin bakırcılık alanında da önemli bir gelişme merkezi olduğunu da söylemektedir.


Erzincan her ne kadar Erzurum'a bağlı sancak olarak hayatını sürdürmüş ise de kendi imkânları içersinde birçok siyasi, sosyal ve ekonomik dinamiği bir harekete geçiren önemli bir merkez olarak hatıralarda yer etmiştir.


Büyük seyyah Evliya Çelebi Erzincan’da çok sayıda dinî kurumlar olduğunu ve bu dinî kurumların birçok eğitim ve kültür faaliyeti yaptığını ve bu konuda özellikle Mevlevî, Kadirî, Halvetî ve Bektaşî tekkelerinin bulunduğunu söyler. Ayrıca, her tekkenin bünyesinde birer kütüphane bulunduğunu ve çok sayıda öğrenciye sahip olduklarını anlatır. Yine Fransız coğrafyacı ve oryantalist Cuinet 1892 de Erzincan sancağında 55 medrese bir tane ortaokul ve 119 ilk mektep bulunduğundan bahseder ki bu o dönem için gerçekten çok önemli bir bilgi merkezi ve eğitim faaliyeti olarak anlaşılabilir.


Atasözleri özellikle bir toplumun insan kültür medeniyet ahlak ve çeşitli yaşama felsefeleri ile ilgili tecrübeyi anlayışı ve yerleşmiş bir geleneği ortaya koyması bakımından önemli bir hayat açıklamalarıdır, hayat tecrübeleridir. Erzincan yöre halkı kendi duygu ve düşüncelerini kısa ve öz ifadelerle bu atasözlerinde ifade etmeye çalışmıştır. Bunlardan birkaç tanesini ifade etmek gerekirse;



  • Boğaz deldiğin 32 kerttir, düşün düşün söyle.

  • Dere yanında tarla alma sel için, kırkından sonra kız alma el için.

  • Tekkeyi bekleyen çorbayı içer.

  • Kurdun adı yamana çıkmış, tilki vardır baş kesen.

  • Az ateş, çok odun yakar.


Tabi Erzincan göç yollarının ve savaşların geçtiği bir mekânda kurulduğundan birçok tarihi ve siyasi olayların içersinde hayatını sürdürmüş ve bu olayların etkisinde kâh üzülmüş, kâh se-vinmiş, kâh mücadele etmiş, dolayısıyla birçok dertlerle yüz yüze gelmiş bu bakımdan hatta mekân, yurt sevgisi Erzincanlılar için çok önemli olmuş. Halk elinde olmadan gerek savaşların gerek göçlerin gerekse deprem gibi afetlerin etkisiyle yurdunu bırakmak zorunda kalmış ve bu özelliği dolayısıyla türküler, ağıtlar yakmıştır. Kıymetli Fahri Taş hocanın bu çalışmalarda derdini türkülerinde, ağıtlarında ifade etmeye çalışmış ve bu türkülerde de gurbet teması önemli yer tutmuştur. Bir örnek vermek gerekirse:


Gurbete gidişimdir

Gonca gül derişimdir

Eğil eğil öpeyim

Belki son görüşümdür


Türkülerde tabi daha çok Erzincan'ın karşı karşıya kaldığı afetler kendisini hissettiriyor. Bununla ilgili de;

Kan ağlıyor Erzincan'ın dağları

Viran kaldı mor sümbüllü bağları

Sivas'a gidiyor kalan sağları

Ağladı ağladı ağladı Erzincan

Erzincan yeşil Erzincan


Erzincan gerçekten güzel bir mekânda kurulan bir şehir, fakat kaderi bu ki; Erzincan ortaya koyduğu tarihi eserleri bugün göremiyor. Savaşlar ve en önemlisi de depremler bu tarihi eserleri Erzincan merkezinden almış götürmüş. Ama biz onların hatıraları ile yaşamaya devam edeceğiz. Çünkü hatıralar bir insanın geleceğini şekillendiren tutum ve davranışları geleceğe ait beklentile-rini gayretlerini ve çabalarını besleyen en önemli faktörlerden biridir. Erzincan’ın destan ve efsa-neleri, toplumu derinden etkileyen afetler, kıtlıklar, acılar, sıkıntılar çerçevesindeki olayları abar-tarak olağanüstü birtakım özelliklere bürüyerek ifade edilen hikâyelerdir. Bunlar bazen şiir, bazen hikâye olarak kendini gösterir. Erzincan’ın çok sayıda destanı vardır. Bunlar bazen dinî, bazen platonik, bazen toplumsal özellikler içeren destanlardır.


Bunlardan en önemlileri; Pepuk (Bebuk) kuşu efsanesi, Asuman ile Zeycan Efsanesi, Kız kalesi efsanesi, Abdi Dede Efsanesi, Hızır ile İlyas Efsanesi, Hıdırellez efsanesi, Ağrıdağı efsanesi gibi efsanelerdir.


Deprem Erzincan’da çok önemli bir olay olarak karşımıza çıkıyor, hayat kesintilere uğruyor, sanat, kültür, mimari bundan büyük ölçüde etkileniyor.


ERZİNCAN'DA SAĞLIK TARİHİ



1863 yılında Dördüncü Ordu-yı Hümayun merkezi, Erzincan’da görev yapmaya başlamıştır.1 Eylül 1864 yılında Dördüncü Ordu-yı Hümayun merkezi olan Erzincan’da bina ve inşa olunacak Ebniye-i Miriye ( Beylik Binalar) için Kelkit, Şiran, Kemah ve Gercanis kazalarından ve Erzincan halkı tarafından bu yapıların yapılması için ayni ve nakdi yardımların yapılmıştır. Erzincan Askeri Hastanesinin inşası da bu yıllarda Çerkes Ethem Paşa tarafından U şeklinde tek katlı bir bina olarak 4. Orduyu Hümayun Merkez Hastanesi olarak hizmete açıldı. Daha sonra yapının ikinci katıda inşaa edilmiştir. Halk arasında Mecidiye Hastanesi adıyla hizmet etti. 1867 yılında hastaneye Hamam ve hastanenin müştemilatına ekleme yapıldı. 1910 yılında Tatar Osman Paşa tarafından hastanenin müştemilatı genişletilmiştir. 1912’de Ser Tabip Miralay Ali Bey (Sancar) yönetiminde bir aded kışla ve bir adet eczane binası yapıldı. Ağustos 1921’de büyük bir yangınla büyük hasar görmüştür. 1939 Erzincan Depreminde ise Harbiye Binası dışında tamamen yıkılmıştır. 1948 yılında eski binanın temelleri üzerine yeniden inşaa edilmiştir. 1974 yılında Gata Ankara Binası mimarisi örnek alınarak modern yapısıyla yeniden hizmete sokulmuştur. Yine Erzincan’ın makus talihiyle hastane karşı karşıya gelecektir, 1992 yılında meydana gelen depremde hastane binası ağır hasar görmüştür. 23 Haziran 1996’da Kara Kuvvetler Komutanı Org. Hikmet Bayar tarafından yeniden hizmete açılmıştır.



1890 daki ilk hali....


Erzincan Askeri Hastanesi kuruluşundan günümüze kadar bölge insanına ve devletine büyük hizmetler sunması yanında tıp alanında kayda değer çalışmalarla Türk tıp tarihine adını yazdır-mıştır. Tıp alanında yapılan çalışmalar birazda günün koşullarının zorunluklarından kaynaklan-mıştır. Savaş şartları insanların yaşamlarını kötü bir şekilde etkilemesinin yanında insan hayatını kolaylaştıracak bir dizi gelişmelerin ortaya çıkmasına da zemin hazırlamıştır. Birinci Dünya Sa-vaşın zamanında Erzincan ve Doğu Anadolu Bölgesinde salgın hastalıklar arasında en yıkıcı olan Tifüs hastalığı olmuştur. Bu dönemde Erzincan’da günde 50-60 askerin tifüsten öldüğünü Server Kamil Bey çalışmalarında kaydetmiştir. O yıllarda Tifüs hastalığı “lekeli humma, humma-ı nemsi, lekeli tifo ve ordu humması olarak adlandırılmıştır”. Yine bu yıllarda hangi mikrobun bu hastalığa sebep olduğu bilinmemektedir. Hastalık bit, pire, kene, tahta kurusu, kara sinek gibi haşaratlar vasıtasıyla bu hastalık yayılmaktaydı. Savaş öncesi bu salgın hastalıkla ilgili ileri dü-zeyde çalışmalar başlamıştı. Erzincan ve Doğu Anadolu’da tifüs hastalığının yanında diğer yıkıcı salgın hastalıklar vardı. Bu hastalıklardan; 3’üncü Orduda lekeli Tifodan 1915 ve 1918 yılları arasında 7.310 kişinin, hummayı raciadan ( Dönek Ateş) 6.775 kişinin, tifodan 1697 kişi dizanteriden 5.942 kişi vefat etti. İnsan kayıplarının büyük bir bölümü cephe gerisindeki bu tür salgın hastalıklarından kay-naklanmaktaydı. Tevfik Sağlam; Büyük Harpte 3. Orduda Sıhhiye Hizmeti eserinde; “Salgınlar orduyu her taraftan sarmıştı. Geri sıhhiye teşkilatı son derece noksandı. Hasta ve yaralı sevkiyat yolları tan-zim edilmemiş, Sıhhi hizmete hiçbir kıymet ve ehemmiyet verilmemişti.” Diyerek sağlık alanındaki manzara-i umumiye hakkında bilgi vermiştir.


Erzurum Ruslar tarafından işgal edilmesiyle bölgede bulunan salgın hastalıklarda göçmenler ve geri çekilen askerler vasıtasıyla Erzincan şehrinde görülmeye başladı. İlk kolera vakası 27 Şubat 1916 yılında görülmüştür. Kafkas cephesinde bulunan ordunun ve çevresinde bulunan şehirlerde halkı salgın hastalık-lardan korumak ve hastalıklara karşı önlem almak için Erzurum’da bulunan doktor Hamdi Bey ve doktor arkadaşları 1915 yılının başında Erzincan’a gönderilmesi kararlaştırıldı. 12 Nisan 1915 tarihinde hala Erzurum’daydı. Özellikle tifüs salgını Hasankale, Erzurum, Erzincan ve Bayburt’ta yoğun bir şekilde görünmekteydi. Muallim Hamdi Bey Erzincan’da 1915 yılı Ağustos sonların-dan Eylül ayı sonu itibaren iki ay kadar süren aşılama çalışmalarında bulunmuştur.10 Adı geçen çalışma hakkında Ağustos 1917 tarihinde yayımlanan Ceride-i Tıbbıye-i Askeriye dergisinde de-taylı bir bilgi verilmiştir; Erzincan Menzil Hastanelerinde, Erzincan’da lekeli hummaya karşı ya-pılan aşılar ve neticesi. Tıp Fakültesi teşrih marazi müdiresi Doktor Binbaşı Hamdi Bey 1915 senesi ibtidalarında 3. Ordu Sertabibi Tevfik Salim Bey emir ve muvafakati tahtında lekeli hum-maya karşı muvaffakiyet kazandırmak maksad hayrı hevahanesiyle marazdan alınıp ta’kim edil-miş kan ile ordunun muhtelif hastanelerinde aşı yapılmaktayken Erzincan’da etbadan beri yine bu yine bu maksatta vusul için olanağa hitte bulunan lekeli hummalılardan aldığı kanı yalnız fib-rinde azade ettikten sonra bila ta’kim beher şahsa beş santimetre mekabi bir defa taht-ül cild şı-rınga edilerek 120 şahıs aşılamış bunlardan yalnız biri aşılandığının 14. Günü lekeli hummaya musap olarak vefat etmiştir. Bir müddet sonra böyle nekha kanıyla aşılananlardan bazılarının le-keli hummaya yakalandıkları görüldü. Şu halde aşı muafiyet vermediği, fakat hasta olanların hafif geçirdikleri. Bilahire nekha kanı yerine en şiddetli tefcir devrindeki Tifüslülerden kan almış ve yine fib-rinden azade ettirdikten sonra bila ta’kim beş santimetre mekabi tahtülceld şırınga ederek 310 kişi aşılanmış bunlardan 174’ü kişi musap ve musablerinde 49 kişi vefat etmişdi, şu halde lekeli hum-malıların kanıyla aşılananlardan yüzde 56 sı musap ve bunlarında % 28 vefat etmiş oluyor.


Erzincan’da üçüncü devir aşıları ordu sertabibi Tefik Salam Bey çoktan beri her tarafta tatbik ettiği aşıdır. Bu aşı hastalığın en şiddetli zamanında musabından alınan kanı febrinden azade aşıladıktan sonra 60 derecede bir saat kadar ta’kim ederek beher şahsa bir defada beş santimetre mekabi taht-ül cild şırınga etmekten mukabildir. Elbette bu aşıda katiyen hastalığı badi olmak gibi bir tehlike göstermekti. Fakat muafiyet verdiğine bence henüz kati bir delil yoktur.


Hastalara uyguladığı aşıları 24-48 saat kar veya buz içinde muhafaza etmiştir, muhafaza edi-len aşıların bozulmadığını uygulamalarında görmüştür. Yine elde ettiği aşıların sağlıklı bir şekilde saklanması için şişeleme yönteminin uygun olduğunu yaptığı gözlemlerde tatbik etmiştir.

Erzincan’da yapılan aşıların dördüncüsü 1915 senesi Ağustosundan itibaren Hamdi Bey tarafından tatbik olmuştur. Aşıların denenmesi Erzincan Hapishanesinde bulunan idam mahkûmları üzende denenmiştir.

Aşıların nasıl kullanılacağı ve ne şekilde muhafaza edileceği belirlenmiştir. Bu hususta 10 maddelik bir talimatname hazırlandı. Lekeli humma hastalığına karşı günün Türkiye’sinde çok önemli çalışmalar Erzincan Askeri Hastanesinde yapılmıştır. Bu çalışmalardan önemli veriler elde edilerek tıp dünyasına katkı sunulmuştur. Bit tifüsüne karşı önleyici olarak tatbik edilen ilk aşısını bulmuştur. Mezkur çalışmalarından dolayı Doktor Hamdi Bey’e 1916 yılında Osmanlı Nişanıyla taltif verilmiştir.


Erzincan Askeri Hastahanesi sadece Osmanlı vatandaşına hizmet etmekle kalmayarak Balkan Savaşlarında Osmanlı Devletine esir düşen askerlerin tedavisi ve diğer insani ihtiyaçları da karşılanmıştır; 1912 yılında Erzincan Askeri Hastahanesi'nde ölen Bulgar askerlere hangi mez-hepçe ayin yapılacağı ve ölen gayr-i müslim askerler için mevak-i askeriyede bir mezarlık tesisinin münasip olacağı. Dair arşivlerde kayıt düşülmüştür. Mezkur uygulama dönemin şartlarına bakıldığı zaman çok ileri bir uygulama olmuştur. Türk devlet yönetim felsefesinin bir iz düşümünün bir numunesidir.


Erzincan Dar-ül İstihzarı (Serum Evi)

Türkiye’de ilk yerli üretilen serum difteri serumu oldu. 1895 senesinde bakteriyoloji hanede üretilmiştir. Kuşpalazı serumlarının hazırlanması için Nişantaşı taraflarında bir hanenin ameliyat-hane olarak 1895 yılında tahsis edilmiştir. Bunu 1899’da sığır vebası takip etmiştir. Bakteri-yolojihanede 1903’de kızıl serumları Veteriner Hekim Mustafa Adil tarafından üretildi.

Gülhane’de Bakteriyolojihanenin 1913 yılı kadrosu. 1913’de Bakteriyolojihanede; kolera ve dizanteri aşıları üretilmeye başlandı.


Erzincan ve Doğu Anadolu bu gün olduğu gibi 20. Yüzyılın başlarında hayvancılık alanında önemli potansiyele sahipti. Bu potansiyelinin olması yanında bu yıllarda hayvancılığı gelişimi önünde en büyük engellerden biri salgın hastalıklar olmuştu. Bu salgın hastalıklar arasında en büyük tehlike Sığır vebasından kaynaklanmaktaydı. Bu gibi salgınlar ile mücadele edilmek için İstanbul Sultan Ahmet’te 1901 yılında Bakteriyoloji Hane-i Baytari kuruldu.


Kuduz köpekler ve hayvanlar tarafından ısırılan insanlar da ortaya çıkan kuduz salgın ve hastalıklarını tedavisi ve araştırmaları için 1903 yılında Erzincan’da Daü'l-kelb Labaratuvarı te-sisi kurulması kararlaştırıldı.

7 Mayıs 1911 yılında Konya Milletvekili Mehmed Emin Efendi, ülkede yeterince serum üre-timinin olmadığı olanında ihtiyacı karşılamadığını ülkenin serum ihtiyacını karşılanması için serum hanelerin kurulması gerektiğini meclis görüşmelerinde dile getirmiştir.


12 Mayıs 1327 (1911) tarihinde Meclisi Mebusan görüşmelerinde Erzincan'da bir serum darülistihzan müessesinin kurulması için 808 bin 860 kuruş bütçeden ayrılmasına karar verildi. Doğu illerinde Sığır Vebası’nın zararlarının artması üzerine Erzincan Serumevi ‘’Erzincan Serum Dar-ül İstihzarı’’ adıyla 1 Ağustos 1911 yılında hizmete girmiştir. Hayvan salgın hasta-lıklarından sığır vebası serumu yanında, koyun çiçeği, mallein, tüberkülin ve barbon tedavisinde kullanılmak üzere şehirde küçük ölçekli bir serum yani aşılarının üretiminin yapıldığı bir kurum kuruldu. Bu kurum Türkiye ilk örnekleridir. Buraya Sultanahmet Bakteriyolojihanesinden Ali Kazım (inan) Bey müdür ve Nikolaki Zuhri Bey yardımcı olarak atanmışlar ve sığır vebası serumu üretildi.


1911’de Erzincan Serumevi 50.000 hayvana yetecek serum hazırlanmaya başlanmıştır. I. Dünya Savaşı içinde Sığır Vebası serumuna duyulan ihtiyacın artması üzerine serum üretimi 150.000 doza yükseltilmiştir. Üçüncü Ordu’ya bağlı 9. Kolordu Sıhhıyye Bölüğü Erzincan Serum Müstahzarı adında görevini yapmıştır. Aynı zamanda bu serum hanenin yanında bir de bakteriolojihane kurulmuştur. 29 Temmuz 1915 tarihli Erzincan’a gönderilen emirde Sivas’ta yayınlaşan sığır vebasının tedavisi için serum istenmiştir. 1 Ekim 1915 tarihinde, Erzincan’da bulunan Menzil Başveterinerliği tarafından 3’ünçü Ordu Başveterenirliğine gönderilen bilgide, Erzincan’dan ihtiyaç hasıl olan bölgelere serum gönderildiği bildirilmiştir; bu kapsamda Refahiye’ye 10 litre, Sivas’a 17. Litre 300 santilitre, Kemah’a 12 litre 750 santilitre serum gönderilmiştir. Ordunun ve sivil halkın serum ihtiyacının büyük bir kısmı Erzincan Serum hanesinden karşılanmıştır. 1916 yılında Erzincan’ın Ruslar tarafından işgal edilmeden evvel Erzincan Bakteriyolojihanesi ( Serum imalathanesi) Sivas’a taşınmıştır. Bu serum evi ve bakteriolojihane Birinci Dünya Savaşı’nda ve Milli Mücadele döneminde ordunun ihtiyaçlarını karşılanmasında faydalı görevler ifa etmiştir.


Erzincan Serum Laboratuvarı Rus işgalinde Müdürü Muzaffer (Bekman) ve yardımcısı Nikolaki Zuhri Beyler tarafından 1916 da Halep'e, daha sonra Niğde'ye, oradan Sivas'a taşındı, tekrar Erzincan'a getirildi. Özellikle Milli mücadele Döneminde önemli hizmetler görmekle beraber bu kurum çevre illerin bu alandaki ihtiyaçlarını da karşılamıştır. 1922 yılı başında açılan Erzurum'daki Baytari Bakteriyolojihane, Erzincan Serum Evinden getirilen virus ile sığır vebası serumu üretimini başlatılmıştır. Bu laboratuvar ve serum imalathanesi 1939 depremine kadar Erzincan’da hizmet verdi. Erzincan’da Serum Hanenin bulunduğu yer istasyon Mahallesi, Serumhane mevkii olarak bilinir.

7 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page