top of page

KAVRAMA GİRİŞ 1 VESAYET

  • Yazarın fotoğrafı: özdenbekir karakaş
    özdenbekir karakaş
  • 7 Oca
  • 5 dakikada okunur


Türk tarihinde en çok karşılaştığımız iki kavramdan biridir vesayet, diğeri velayet. Konumuz vesayet. Özellikle 1990’dan sonra güçlenen siyasal İslamcı siyasetin gündeminden hiç düşmeyen bir kavram.


Bu kavram Siyasal İslam siyaseti tarafından çoğunlukla ordu ve Kemalist kesim için kullanılmıştır. Kelimenin ne sözlük anlamı ne de etimoloji siyasetçe kullanıldığı manayı taşımamakta iken toplum tarafından da siyasetin kullandığı aslında başka anlamlara kaydırdığı içeriği çok kabul görmüştür.

Alexis de Tocquevlle’in 1830’larda dile getirdiği yumuşak despotizm “soft despotism” veya yumuşak tiranlık “soft tyranny” ve Walter Lippmann’ın 1920li yıllarda geliştirdiği kılavuzlu demokrasi “guided democracy” kavramları vesayetçilik teriminin ön adımlarını oluşturur. Vesayet demokrasi “tutelary democracy” nitelemesi ilk defa 1960 senesinde Seymour Lipset tarafından bir akademik çalışmada “kılavuzlu demokrasi” ile eş anlamda kullanılmıştır.


Vesayet; kısıtlıların ve velayet altında olmayan küçüklerin menfaatlerinin korunabilmesi içeren bir kavramdır.

Hukuk dilinde vesayet; çeşitli sebeplerle malvarlığına ilişkin menfaatlerini koruyamayan kişilerin menfaatlerinin korunması amacıyla getirilmiş olan hukuki kurumdur.  Türk Medeni Kanunu bu kurumu düzenleyen hükümler içermektedir.


Vesayet kelimesi Türkiye de toplumun dille olan problemini gösteren örneklerden biridir. Kavramların toplumca kavranmaması sebebiyle ve Anadolu da Türkçe diğer dillerin birbirini baskılaması sebebiyle anadile çok fazla yabancı dil girişi olması nedeniyle kullanılan kelimeler kavramsallaştırıldığında doğru yerlerinde olamamaktadır.


Vesayet Arapçadan Türkçeye girmiş mana olarak vasilik etmenin karşılığı olarak kullanılmıştır. Kelime “bir başkası adına bir işi yapmakla görevlendirilmek” demektir. Bu sözcük Arapça wasa “sipariş eden, güven gerektiren bir iş veya öğüt veren, yol gösteren” fiilinden türetilmiştir.


Türkiye de vesayet kavramı Kamu yönetimi ve Siyaset müessesinde kullanılmaktadır. İdari Vesayet ve yönetsel vesayet, özellikle üniter yapılı devletlerde genel idare sınıfı ile yerinden yönetim alanı arasında idari açıdan bütünlük sağlamaya yarayan bir denetim mekanizmasıdır. Diğer tamamlayıcı denetim mekanizması genel idare sınıfı içerisinde yer alan merkezi yönetim ile taşra teşkilatı arasında bağ kuran  “hiyerarşi”dir. İdarenin bütünlüğü ilkesi ile doğrudan bağı olan idari vesayet, merkezi yönetim ve taşra teşkilatı ile yerinden yönetim kademeleri arasında ilişki kurar. Daha çok bölgeli devletlerde görülür. Kısaca yerel yönetimlerin merkezi yönetim tarafından denetlenmesidir. Ek olarak idare hukuku ve anayasal kurallar içerisinde üstün astı denetlemesi anlamına gelmektedir.


Türkiye’de 1982 Anayasası’nın 127. Maddesi’nde idari vesayetten bahsedilmektedir. İdare hukukunda önemli yeri vardır.

İdari Vesayet; Merkezi Yönetimin yerel yönetimler üzerindeki denetim yetkisine denir.

 

Siyasal İslamcı Siyasetin kullandığı Askeri Vesayet kavramı Türkiye Cumhuriyetinde toplumda karşılığı olmasına rağmen, vesayet kavramının karşılığı olmamaktadır. Bu anlayış bize Osmanlı idaresinden mirastır. Ve bunun karşılığı Seyfiye’dir. Ve İmparatorluk toplum yapısında askerleri ve askeri yöneticileri tanımlayan toplumsal sınıftır. Ehl-i seyf veya Ehl-i örf olarak bilinmektedir.


Toplum içerisinde savaş zamanında savaş bölgesinde görev almaktan, barış zamanında ise halkın güvenliğini sağlamak ve iç karışıklık çıkmasını önlemekten sorumluydular.


Sadrazam, vezirler, tımarlı sipahiler, kapıkulu askerleri ve deniz askerleri seyfiye üyelerinden bazılarıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nda sivil ve idari yönetimden sorumlu Mülkiye sınıfı oluşana kadar Seyfiye, kamu yönetiminden de sorumluydu. Seyfiye kılıç manasına gelmektedir. O yüzden mülkiye sınıfına kalemiye denilmiştir. Toplumsal yapımız gereği seyfiye, kalemiye’den daha muteberdir. Bu anlayış o günlerden bu günlere kadar devam etmektedir. Siyasal İslamcı siyasette bunu dilemma mantıkla çok iyi siyaset malzemesi yapmıştır.


Askeri vesayet tanımına III. Selim döneminden başlamıştır. II. Mahmut döneminde Yeniçeri ocakları ortadan kaldırılırken toplumsal destek almak için siyasi irade tarafından bu kavram “olumsuz” durumlar yüklenerek siyaset mekanizmasınca sıkça kullanılmıştır. Sonrasında II. Abdülhamit döneminde Makedonya Askeri Okulu çevresinde gelişen ve İttihat ve Terakki Fırkasınca uygulanan rejim Askeri Vesayet olarak adlandırılmıştır. Cumhuriyet dönemi için Siyasal İslamcı kesim 1946 dönemine kadar olan döneme Tek Parti Vesayeti veya Kemalist Vesayet adını vermiştir. 1950 senesinde Demokrat Parti CHP için bu Tek Parti Vesayeti tabirini çok kullanmıştır. Demokrat Parti kurucularının tamamı CHP tek parti dönemi siyasi figürleri olmasına rağmen toplum tarafından bu vesayet algısı toplumu Demokrat Parti tarafında birleştirmiştir. 1960 ve 1980 askeri darbeleri ile 1970 askeri muhtırası yine Siyasal İslamcı kesim tarafından Askeri Vesayet olarak adlandırılmıştır. Burada da Sağ siyaset Darbe yapan ve Muhtıra verenlerle ittifak yapmış olmasına rağmen toplumsal algıyı bu yönde yönlendirmiştir.


Bu aslında vesayetçi demokrasi anlayışıdır; demokrasinin bilinen özelliklerinin göz ardı edilerek farklı bir içerik ve anlayışla uygulanmasıdır. Genelde anti-demokratik sayılan yönetimlerden sonra henüz geçiş yapılan demokrasilerin bir yorumu niteliğindeki kavramdır.


Askeri vesayet, bürokratik vesayet, siyaset erki vesayeti, belli sınıfın vesayeti.

Vesayet rejimi, vasi güçlerin yönetimi doğrudan ellerinde bulundurduğu rejim değildir. Kendini ülkenin doğal sahibi ve toplumun vasisi olarak gören kişi ve zümrelerin yönetimi ellerinde bulundurmaları vesayet değil, diktatörlük veya mutlakiyetçi monarşidir. Buna karşılık bugün İran İslam Cumhuriyeti tipik bir açık vesayet rejimidir. Vasi güç, Şii mollalar hiyerarşisidir. Şahın temsil ettiği eski vesayet rejiminin devrilmesi sonrasında Cumhuriyet biçimi içinde tesis edilen yeni bir vesayet rejimidir.


Türkiye’de ise vesayet rejimi, sivil bürokrasinin ve sivil siyasetin bir bölümüyle ittifak halinde, asker-sivil-siyasi bürokrasiye dayanır. Cumhuriyetin kuruluşundan beri bugünde devam edene rejimin bünyesine hâkim olan bir niteliktir bu. Bu anayasalarımızın tamamının yapılış sürecine yansımıştır. Ve yansımaya devam etmektedir. Bu vesayetin Ulu Önder’in, Milli Şef’in ya da muktedir iktidarın şahıslarıyla ilgili olmaktan çıkarak kurumsal olarak açıklığa kavuşmasıdır. Yani bu karma vesayetin (ki askeri bürokrasinin adıyla anılıyor olmasına rağmen Türkiye’deki karma vesayetidir) Türkiye’de kurumsal bir yapı haline geldiğini, kurumsal hiyerarşisinin varlığa işaret etmektedir.


Siyasal rejimler, açık diktatörlük durumları dışında az veya çok toplumsal rıza üreterek kendilerini tekrardan üretirler. Vesayet rejiminin de kendi rıza üretme mekanizmaları vardır. Bu rıza üretme mekanizmaları esas olarak toplumun güvenlik algısı üzerinden işler. Milli güvenlik ve devletin muhafazası en net toplumsal rıza üretme mekanizmasıdır. Bu güvenlik tehditleri kimi zaman içten, kimi zaman dıştan tehdit olarak yaratılır. Bu sıralama dönem konjonktürüne göre değişim göstermektedir.


Edward Shils vesayetçi demokrasiyi, liberal demokrasilerden ve oligarşilerden ayıran özelliklerin altını çizmiştir. Bu sayede kavramın genel karakterini de ortaya koymayı başarmıştır. Buna göre, henüz siyasi bir toplum olma yetisine sahip olmayan ülkelerde, bir elitin etkin ve istikrarlı bir yönetimi, iktisadi kalkınmayı ve toplumsal gelişimi sürdürmek için sivil kurumlara, hükümete ve kamusal özgürlüklere müdahale etme yetkisini üzerine alır. Bunun sebebi, mevcut şartların demokratik bir rejim kurmak için müsait olmadığını düşünmeleridir. Yani, kendisine siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda istikrar ve ilerlemeyi tesis etmekle yükümlü gören elitin, demokrasiye karşı olduklarını söylemek abartılı olur. Onlar demokrasiye inanırlar ancak, inandıkları demokrasinin var olabilmesi için gerekli koşulları yaratmak için bir modernleşme projesi ortaya koyarlar.


Shils’e göre, vesayetçi demokrasinin alametifarikası yasama organının zayıflatılmış olmasıdır. Parlamento daha çok tartışmaların yapıldığı ancak yürütme üzerinde etkili olamayan bir kurumdur.


Vesayet sistemi ya da rejimleri kendi ahlaklarını ve buna bağlı ilke değerlerini yaratır. Bunlar Etik ve bunun ilke ve değerlerinden yoksundur. Vesayet sistemleri kendi kirli ve yozlaşmış siyasetlerini oluştururken bunları meşrulaştıracak toplumsal rıza mekanizmalarını sürekli işletir. Bunun devamının esas nedeni otoriter vesayet sistemleri, kapalı, gizemli, derin ilişkili ve sistemin uzantıları durumunda olan siyasi partiler ve kirlenmiş toplumdur.

Vesayetten arınmış temiz siyasete, açık ve özgür topluma, etik değer ve ilkelere sahip (toplumun benimsediği ahlaktan uzak duran) siyasetçilere yol açılmadıkça vesayet düzeninden ve vesayet tahakkümünden kurtulmaya imkân yoktur.

 

 

Kaynakça:

Abdulbaki Erdoğmuş. “Vesayet, siyaseti kirletmektedir.” Independent Türkçe, 20 Şubat 2022

Ahmet İnsel. “Vesayet Rejiminin Sonu ve Sonrası”. Birikim Dergisi. Sayı 252-252, Mart-Nisan 2010

Atilla Yayla.”Bürokratik Vesayet Sistemi Tamamen Bitti mi?”. Kriter. Yıl 4, Sayı 44, Mart 2020

Burak Bigehan Özpek. “Vesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker?”. daktilo1984.com 17 Ocak 2021

Pınar Denktaş. Vesayet Nedir? .  Kaynak: denktas.av.tr

Wikipedia

Comments


Tesekkürler!

bottom of page