top of page
Yazarın fotoğrafıevrenseldevinim

KEMALİYE/EĞİN FOLKLORU Etrafı Dağlık Ortası Bağlık7




Eski adı Eğin olan Kemaliye, Doğu Anadolu bölgesinin Yukarı Fırat Bölümü’nde olup, coğrafî yapısı ve tabii güzellikleriyle görülmeye değer bir beldedir. Geçmişte, belirli dönemlerde Diyarbakır’a, Sivas’a ve Elazığ’a, sonra da Malatya’ya bağlanan bu ilçe, 1938 yılında çıkarılan bir kanun ile Erzincan’a bağlanmıştır. Hiç şüphesiz zaman zaman farklı illere bağlanması, bu bölgenin kültürel yapısını etkilemiş ve her bölgeden bazı özellikleri alıp özümsemesine sebep olmuştur. Ama yaptığımız incelemeler sonucunda gördük ki, Kemaliye’nin bu illerden tamamen farklı, kendine mahsus ayrı bir kültürel yapısı var. Bu farklılık özellikle folklorik değerlerinde kendini hissettirmektedir.


Dil ve Anlatım:

Konuşulan ortak dil Türkçe olsa da her yörenin kendine mahsus yerel kelimelerinin de olduğu muhakkaktır. Kemaliye’ye ait yerel kelimelerden bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:


Ahbin: Hayvan gübresi

Arnet: Sincap (=deyin)

Arustak: Tavan arası

Becit: Acele

Bıbılik: Gonca gül

Bıcik: Çörek

Buymak: Üşümek

Cığız: Geçimsiz

Cıkkırik: Kapı mandalı

Cikmik: Tekme

Cındik: Önemsiz, yetersiz

Cottik: Kuyruk

Çekçeki: Çekirge

Çıltik: Her şeye karışan geveze kadın

Çoçik: Binilecek hayvan

Çırmak: İnce su arkı

Çuşik: Eşek

Dıngırik: Gergin

Dodik: Ayak uçları

Eğin: Sırt; su kabı

Emiş: Kene

Gıldırik: Yuvarlak

Hahut: Güvensiz, eski ve çürük

Henek: Şaka, yarenlik

Hıbılik: Kıbılik, kâbus

Hırik: İşe yaramaz

Hırankeşan: Kavga-gürültü

Kadamak: İliştirmek

Kalik: Çocuk ayakkabısı

Kıdiş: Arkadaş, dost

Kozik: Kanbur

Lağlanmak: Alay etmek

Mormorik: Böğürtlen, kuş üzümü

Oşik: Köpek, köpek yavrusu

Porik: Kakül, perçem

Sırmik: Ufak bulgur

Şaştik: Şaşı

Şırik: Gözyaşı

Tıncik: Dağınık saç

Zobbik: Güçlü Kuvvetli



Âşık ve Tekke Edebiyatı:

Kemaliye’de, tam anlamıyla âşıklık özelliği gösteren birini tespit edemesek de halk şairi olarak adlandırabileceğimiz birçok sanatçı yetişmiştir. Bunlar arasında Yusuf Ziya Ademhan, Ali Vecdi Bingöl, Mehmet Hilmi gür, Mustafa İlhan, Bahaettin Çuhadar, Mehmet Şimşek, Kâmil Sönmez ve Osman Nuri Çelikmen gibi isimleri sayabiliriz.


Fıkra:

Bir taraftan güldürürken diğer taraftan düşündürmeyi hedefleyen fıkralarda, hayatın gerçeklikleri mizahi bir üslupla anlatılır. Her yörede olduğu gibi Kemaliye’de de çeşitli tiplere bağlı olarak fıkralar anlatılmaktadır. Bu fıkralardan bir kısmının başka bölgelerde de bilinmesine karşılık, bazıları Eğin ile bütünleşmiştir. Bunlar arasında, “Eğinli ile şeytanın ortaklığı” konusunda anlatılan fıkrayı örnek olarak verebiliriz. Bu fıkra, birçok bölgeye bağlanarak anlatıldığı gibi Girim Kardeşlerin derleyip yayımladığı Alman masalları arasında da geçer. Son dönemlerde İsmail Türüt tarafından söylenen “Oflu ile Şeytan” adlı hikâyeli türkü de aynı konuyu içermektedir.


Anadolu sahasında yaygın olan ve özellikle Kadirlililerle Kozanlılar arasında geçen “yılanla çuvala konulma” hikâyesi bu yöreye bağlı olarak da anlatılır. Ama burada, Eğinli’nin rakibi bir başka yörenin insanı değil yılandır. Eğinli ile yılanı çuvala koyarlar. Yılan; “yetişin Eğinli beni boğuyor.” diye bağırır. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere, Eğinliler yılanın dahi gözünü korkutmuştur. Bunların dışında, “Eğinli” tipini konu alan başka anlatılar da vardır. Örneğin yöre insanı, “Eğin’de ne yetişir?” sorusuna; “Adam yetişir.” cevabıyla yüceltilirken, “Eğinli’nin topalı Bağdat’ta görülür.” ifadesinde bunların çok gezdikleri vurgulanmıştır. Ayrıca “Şeytan, Selanik’te doğmuş, Kayseri’de okumuş, Eğin’de kaybolmuş” sözüyle, insanlarının gözü açık, işini bilen kişiler olduğu ima edilir.


Eğinli, bunların dışında başka özellikleriyle de fıkralara konu olur. Örneğin, bu bölgede yetişen meyvelerin başında dut gelir. Hemen her bahçede bulunmasına rağmen Eğinliler için çok kıymetli olan dutun bir tanesi dahi ziyan edilmez. Bugün, ağaçların altına serilen sergenler, dökülen dutları koruma ve temiz tutma amaçlıdır. Pekmez yapılarak veya kurutularak ticareti yapılan dutun “lök” haline dönüştürülmesi de bu yöreye mahsustur. İşte bu yönüyle geçim kaynaklarının başında gelen dut, Eğinliler için çok kıymetlidir ve fıkralara da konu olmuştur:


Anlatıldığına göre, kargalardan biri yemek için bir dut alır. Ağacın sahibi, karganın ağzından bu dutu kurtarmak için, kargayı Dutbeli’ne kadar kovalar. Bir arkadaşı görüp ikaz eder: “Yahu utanmıyor musun, bir dut için bir karga bu kadar kovalanır mı?” Eğinli haklı olduğunu ispatlarcasına: “Hem Egün dutuydu, hem çatalıdı hem de bir mahalleye yeteridi!” der.

Kemaliye’de yaygın olarak anlatılan fıkralardan bir kısmı ise Apçağalıları konu almaktadır. Apçağa köyü, ilçeye çok yakın bir mesafede bulunmaktadır. Ahmet Kutsi Tecer;

“Orda bir köy var uzakta / O köy bizim köyümüzdür.”

şeklinde başlayan şiirini bu köy için söylemiştir. Buraya bağlı olarak anlatılan fıkralarda köy halkı; iyi niyetli, saf, biraz ahmakça ve cahilce davranışlar sergileyen, bazen açıkgöz rolüne bürünüp aptal durumuna düşen, bazı konuları geç anlayan, toplumdaki gelişmelere ve teknolojiye geç ayak uyduran bir yapıya sahip kişiler olarak vurgulanırlar. Bu tür fıkraların benzerleri, başka bölgelerde, başka insanlara bağlı olarak da anlatılmaktadır. Nitekim Almanlar arasında Schildbürgerlere, Kadirli’de Karatepelilere, Silifke’de Karakayalılara, Hakkâri / Çukurca’da Üzümlü ve Dizelilere, Eskişehir’de Sivrihisarlılara (Nasrettin Hoca’dan önce), Karadenizlilere, Kandıralılara ve Andavallılara mal edilen fıkralar, aynı özelliklere sahip metinlerdir. Elazığ’da ise “Baskillil” tipine bağlı olarak anlatılan fıkralar aynı kategoride yer alır. Bu fıkralar arasında en yaygın olanlarından bazıları şöyledir:


İneğin Başı: Apçağa köyünde, bir ineğin başı küpün içine girer. İneğin sahibi, epeyce uğraşmasına rağmen bir türlü ineğin başını kurtaramayınca, çareyi ineğin başını kesmekte bulur. Komşunun Pekmezi: Apçağalı, eline bir dürbün alıp komşusunun güneşlemesi için dama koyduğu pekmez kaplarını görür. Bu arada pekmez kaplarının etrafında sineklerin uçuştu-ğunu görünce eliyle oturduğu yerden sinekleri kovalamaya çalışır. Pekmezi Sineklerden Koruma: Pekmezi güneşlemesi için dama bırakan Apçağalı, sinek gelmesin diye merdiveni dayadığı yerden indirir!

Efsane:

“Genellikle olağanüstü, olay, şahıs ve yer hakkında anlatılan, dini ve inandırıcı özellikleri olan kısa anlatı türleri.” şeklinde tanımlayabileceğimiz efsane örneklerine Kemaliye’de de rastlanmaktadır. Benzerleri başka yerlerde de anlatılan efsanelerin yanı sıra sadece Kemaliye’de bilinen ve bu bölgeyle bütünleşen efsaneler de vardır. Bunlar arasında; Hıdır Abdal Sultan, Kadıgölü, Kırkgöz, Zincirli Kaya ve Köroğlu Mağarası gibi efsaneler ilk akla gelenlerdir. Bunlar;


1. Hıdır Abdal: Ocak köyünde yaşayan Hıdır Abdal, dönemin padişahının parmağında meydana gelen yarayı, tayy-i zaman tayy-i mekân olayına bağlı olarak gidip tedavi eder. (İkisi birlikte ikişer rekât namaz kıldıktan sonra, Hıdır Abdal’ın seccadesinin altından çıkan ot ile ilaç yapar ve padişahı iyileştirir.) . Hıdır Abdal, mükâfat olarak sadece kapıdaki taşı ister ve verilen taşı oradan köyüne doğru fırlatır. Ancak taş, kendi köyü yerine Aşutka’ya (Dutluca) düşer. Hıdır Abdal, daha sonra Padişahtan ferman alarak köyüne döner. Taş, düştüğü yerde kalır.


2. Kadı Gölü: Geçmişte, Kemaliye’de bulunan bir kadı, atı ile şimdiki Kadıgölü’nden geçmek ister. Ancak kadı, suyun çok az olmasına rağmen atıyla birlikte bu suda kaybolur. Bundan dolayı göle bu ad verilir.


3. Kırkgöz: Eskiden Ergü, Toybelen ve Yuva köyü halkı Kırkgöz adı verilen sudan faydalanırlarmış. Bir gün, suyun taksimi konusunda köylüler arasında kavga çıkar. Bir süre sonra köylüler, suyun başına gittiklerinde bir kaya görürler. Kaya, öyle bir yere düşmüştür ki, su üç eşit parçaya ayrılmıştır!


4. Köroğlu Mağarası: Anlatıldığına göre Köroğlu ile Ayvaz, bir kavga sonrasında Sarıçiçek yaylasında bulunan bir mağaraya girerek saklanmışlardır. Bugün, hala belirli günlerde bu mağaradan, adı geçen kahramanların sesleri gelmektedir. Sırasıyla dört mağaranın bulunduğu bu yerde, mağaralardan biri de Battal Gazi’ye ait olduğu söylenir.


5. Zincirli Kaya: Sultan Murad Bağdat seferine giderken Eğinli Zülfikâr Ağa da katılır. Oradaki fedakârlıklarından memnun olan padişah, buna dileğini sorar. O da subaşına şehir kurmak istediğini söyler. Kadıgölü civarına evler yapılmaya başlayınca, evlerin üst kısmında bulunan ve altı boş olan kayanın düşmesinden korkarlar. Padişah mimar gönderip yardımcı olur. Mimarlar; “Biz onu öyle taht-i temîne aldık ki, zincirlere bağladık!” derler. O günden sonra kayanın adı “Zincirli Kaya” olur.


6. Ağustos Böceğinin Efsanesi: Ağustos böceğinin (cızın) niçin çatladığını anlatan efsane ise “etiyolojik efsane” özelliği taşır. Anlatıldığına göre, ağustos böceği bir ağaç dalında öterken, evine yiyecek taşıyan karıncayı görüp, ne götürdüğünü ve nereye gittiğini sorar. O da kışlık yiyeceğini taşıdığını, onun da tembel tembel oturduğunu ima ederek ağustos böceğine “hızan (dilenci)” der. Kendisinden çok küçük olan karıncanın böyle demesi ağustos böceğinin gururuna dokunur ve devamlı olarak; “Karıncacık, beli incecik, niye bana hızan dedi, hızan dedi, dedi, dedi, dedi…” diyerek çatlayıp ölür.


7. Al karısı: Lohusa kadınların korkulu rüyası olan alkarısı ile ilgili olarak Kemaliye’de de çok sayıda efsane ve bu efsanelere bağlı inanışlar anlatılır:


7.1. Alkarısı: Fırat nehrinde alkarısının yaşadığına inanılır. Uzun saçlı, uzun memeli, sadece erkeklerden korkan bir yaratık olduğu ve karnı acıktığında: “Ekmeğim var, etim yok” diye bağırdığı rivayet edilir. Anlatıldığına göre bu alkarısı Karasu nehrine yaklaşan çocukları kapıp suda yermiş. Ayrıca kadınların ciğerini de alıp yediğine inanılır. 7.2. Şövöt karısı: Eğin, Ariki dağı ile Paşabağı dağı arasındadır. Şövöt karısının bir ayağı Ariki dağında diğer ayağı ise Paşabağı dağında imiş. Gözle görülmeyen bu kadın etraftaki çocuk-ları gözetler, kötü işler yapan çocukları ifşa edermiş. Onun için Eğin’in çocukları, yaptıklarını şövöt karısı etrafa yayar diye kötü bir şey yapmazlarmış.

8. İbob Kuşu: İbob koşu ile ilgili olarak anlatılan efsanenin benzerlerine başka bölgelerde de rastlanır. “İnsanın kuşa dönüşmesi” motifinin işlendiği efsaneye göre; iki kardeş kenger çıkarırken kavga ederler. Büyüğü, elindeki çapa ile vurup kardeşi İbrahim’i öldürür. Ancak kardeşinin ölümüne sebep olduktan sonra çok üzülür ve Allah’a; ya kuşa ya da taşa dönüştürmesi için dua eder. Ağabeyin duası kabul olur ve bir kuşa dönüşür. İşte bu kuş, o günden beri; “Kardeşim İbob, İbob!” diye devamlı onu çağırırmış.


9. Yılan Dağı: Bir aile, yaylaya göç ederken yeni doğum yapmış bir kadın yolda çocuğunu emzirmek için sakin bir yere çekilir. Ancak karşıdan kocaman bir yılanın geldiğini görünce; “Beni ve çocuğumu burada, yılanı da orada taş kes!” diye dua eder. Gelinin duası kabul olur, üçü de taşa dönüşür. O günden sonra bu yere “Yılan Dağı” adı verilir.



11 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page