top of page
Yazarın fotoğrafıözdenbekir karakaş

MOR İMPARATORLUK 2

AÇLARLA TOKLARIN MÜCADELESİ


Nika Ayaklanması

Yıl 532, normalden daha ılıman geçen bir kış. Bu kışın sonbaharından beri Konstantinopolis'e neredeyse sürekli müjdeli haberler geliyordu. Müjdeli haberlerin arasında Barbarların Kuzeyden baskısı, Perslerle sürekli savaşlar şehir halkını iyice yıldırmıştı. Ama bir taraftan da Büyük Komutan Belisarius Pers ordularını yenmiş, batı da sınırlar Adriyatik'e kadar dayanmıştı. Kafkas orduları geri çağrılmış, askerler yavaş yavaş Konstantinopolise geliyorlardı. Bu şu demekti Konstantinopolisliler için İtalya ve Sicilya seferi. Halk savaştan yılmış, ekonomi gittikçe sıkıntı yaşamaktaydı.Her yıl hasat şenliklerinde halka dağıtılan bedava şarap bu yıl dağıtılmamış, Yüce İsa'nın doğum günüde askere dağıtılan sikkeler bu yıl verilmemişti. Bir de üstüne Praetor tarafından fırınlara konulan ek vergi herşeyin üstüne tuz biber ekmişti.






Bu kutsal şehrin kurucu Büyük Konstantin'den beri Konstantinopolis halkının ekmek ihtiyacı ücretsiz olarak karşılanıyordu. Bu vergi neyin nesiydi? Fırıncılar sokağı karıştı, şehir halkı sokak boyunca daha sonra şehrin ana caddesi olan Mese yolu boyunca imparatoru ve Praetoru protesto ediyorlar. Vergiyi kaldırmaya çalışıyorlardı.


Praetor'un tepkisi sarayında araya girmesiy halka karşı çok sert oldu. Protesto edenlerden 7 kişi kısa bir yargılamanın ardından idam cezasına çarptırıldı. İdam Augusteum Meydanında (bugünkü Sultanahmet Meydanı) gerçekleşecekti. İdam şehirde herkese ibret olması için Hipodromdaki yarışlardan bir gün önce gerçekleşecekti. Konstantinopolis halkı toplanmış Augusteum Meydanı ölüm meydanı olmuştu. Halkta keder ve sessizlik vardı, herkes ortamının durumundan fısıltıyla konuşuyor. Sessizlik içinde Tam teçhizatlı şehir muhafızlarının yürürken çıkardıkları kılıç şıkırtıları duyuluyordu.



Meydanda yankılanan ses 7 mahkumun yerde sürünen ayaklarından ve ellerinden bağlandıkları zincirlerin şakırtısıydı. Kilisenin rahipleri ellerinde kutsal kitaplarla beraber isyancıların arkasında incilden baplar okuyarak yürüyorlardı. Darağacının önünde mahkumlar diz çöktürüldü, rahipler birazı latince birazı yunanca ilahi sözler söylediler. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına takdis ettikten sonra mahkumlar askerler tarafından ayağa kaldırıldı. Ayak zincirleri çözüldü, Elleri hala bağlı idi, gözleri birer bezle bağlandı. Her birine iki asker yardım ederek taburelerin üstüne çıkardı. Cellat ilmeği, boyunlarına geçirdi. Sırayla taburelere vurarak mahkumlarının altından çekti. Bir çırpınma , iki, üç, dört, beş çırpınma ilmek boyunlarındayken suçsuzuz haykırışları ve son. Fakat altı ve yedi nin altındaki tabureler tekmelendiğinde ipler koptu. İsyancılar yere düştü. Halk şaşkınlıkla durumu seyrediyordu. Askerler müdahele edecekken, kalabalıkta arkadan öne doğru bir dalgalanma oldu. Halk çemberi daraltıyordu. Askerler bunu fark etti. Kalabalığa doğru dönüp onları geriye gitmeye hiçdeğilse yerlerinde tutmaya çalışıyorlardı. Askerlerin oluşturdukları çember çok kısa sürede dağıldı, askerler kalabalığın arasında hatta ayaklarının altında kalmıştı. Halk yerden mahkumları aldı, kalabalık aralarına kimseyi almayacak kadar birbirlerine yakın duruyordu. Bilinçsizce başlamıştı ama, toplum isyancılarının iplerinin kopmasını Hz. İsanın bir işareti olarak görmüş, ve kalabalık yönünü Aya İrini kilisesine çevirmişti. Kısa zamanda kiliseye varıp, ipten kurtulan iki mahkumu kilisenin himayesine bıraktılar. Aya İrini Kilisesine doğru giderken ilk kimin söylediğini Tanrı bilir, Nika!!! Nika!!! sözler duyuldu. Sonra tüm kalabalık bir ağızdan NİKA! NİKA! NİKA! diye bağırmaya başladı. Şehrin Nika nidaları arasında kendine özgüveni gelmişti.




Praetor'un bu asileri bırakmaya hiç niyeti yoktu. Halkında vermeye niyeti yoktu. Rahipler kilisenin içinde bir o yana bir bu yana gidip duruyorlardı. Rahibelerden bir ikisi ipten dönene asilerin hapishanede uğradıkları işkenceden doğan yaralarını temizliyor, yiyecek ve su veriyordu. Halk kilisenin bahçesini doldurmuş, yol boyunca askerler kilisenin etrafını çevirmişlerdi. Bu kadar ısrarın sebebi ne olaydı ki?


Bu asiler aslında birbirlerinin hipodromundan kanlı bıçaklı düşmanlarıydı. Biri mavilerden bir diğeri yeşillerdendi. Aynı şehrin iki farklı yüzü gibiydi. Bir imparator tahta çıktığında hangi takımdan yana olursa, bu onun gelecekte sergileyeceği siyasetinde bir göstergesi sayılıyordu.


İmparator Jüstinin 527'de tahta çıkarırken: " Halkımın kararı sonucunda yeğenim ve evlatlığım Jüstinyen'i eş imparator ilan ediyorum" diyerek fiiliyatta olan resmileşen Flavius Petrus Sabbatius İustinianus yani İmparator Jüstinyen mavilerin tarafındaydı. Maviler ise çiftçileri ve toprak sahiplerini yani köylüleri temsil ederdi.


İmparator Justin Jüstinyeni eş impartor yapınca aslında tahta iki imparator değil , iki imparator bir imparatoriçe beraber oturmuştu. Jüstinyen Theodorayı öyle sevmişti ki, amcasına senatörlerin ve imparatorluk veliahtların soylu olmayanlarla açıkçacı fahişelerle evlenmesi yasaklanmıştı. Ama amca yeğeni için yasayı senatoyu karşısına alma pahasına yumuşattı, oldu bittiye getirdi. Ve Jüstinyen amcası olduktan sonra tahta oturduğunda dönemin Romalı tarihçilerinden birinin tarihe düştüğü not gibi "Roma, tarihi boyunca fahişelik yapan çok imparatoriçe görmüştür ama imparatoriçe olan fahişeyi ilk kez görüyor." Theodora sarayda tahtın ortağı oldu, hatta kimi zaman Theodora imparatorun üstünde bir güç ve duruş gösterdi. Tarihin böyle saygıyla andığı Theodora yeşiller takımını tutuyordu.


Yani saray hipodromun kontrolünü 2 güç arasında görünüşte paylaşmıştı. Aynı kiliseleri aralarında paylaştıkları gibi Ortodoks olan Jüstinyen ile Monofizitlerin koruyucu azizesi gibi görünen Theodora.


Tüm gece Büyük Sarayın hemen yakınındaki Aya irina kilisesinden gelen Nika!! bağırtıları arasında, Saray da Theodora'nın yatak odasında konuklar vardı. Bir monofizit rahip ve Praetor'un kardeşi hararetli bir şekilde geceyi ve sabahı planlıyordu. Praetorun kardeşi telaşla Saraydan ayrılarak Praetorun yanına İmparatoriçenin mesajını iletmeye geldi. "Ne pahasına olursa olsun, asiler alınacaktı." Kalabalığı kışkırtmak içinde kalabalık içine en cevvalinden bir kaç tane Theodora provakatörü vardı. Gerginlikle ilgili çok karışık bir strateji vardı. Stratejinin mimarı Theodora senaryosunu uygulamak için en uygun zaman budur demişti.


Praetora gelen emir açıktı ama birazd sağduyuyla askerlere kalabalığa saldırı emri verilmedi. Sabaha kadar abluka devam etti. Sabah gündoğumuyla beraber oradaki askerleri, Praetoru ve kalalabalığı Hipodrumdaki araba yarışları heyecanı sarmıştır....


Asiler şimdilik güvendeydi, kilise vermiyordu. Ayrıca İmparatorun yarışların ilk gününde halkın taleplerini dinleme geleneği vardı. İş imparatora havale edilecek ve mucizeyle ipten kurtulan bu kişilerin affı istenecekti....


Hipodrom sabah'tan itibaren dolmaya başladı. İki takım taraftarı da NİKA! NİKA! niye bağırıyor. Hipodrumda bir ağızdan Jüstinyen için en gariz küfürler ediliyor. Toplum içlerinde birikmişleri döküyordu. Hipodrom halkın yönetime tepkilerini gösterdikleri, taleplerini ilettikleri bir arenaydı. Taa en başından beri Roma kültürü Hipodromları halkla , yönetimin yüzleştiği yerler olarak görmüş ve Hipodromda olan Hipodromda kalır prensibini kabul etmişti.


Halk Jüstinyen hipodruma girmeden hemen önce yine bir ağızdan Jüstinyen lehine tezahüratlara başladı. Jüstinyenin büyüklüğünü ve yüceliğini yüksek seslerle, bir slogan olarak haykırıyorlardı. Bir yandan da onun büyüklüğü ile bu iki asiyi affetmesini istiyorlar.


İmparator ve İmparatoriçe yerlerine geçtikten sonra da bu talep tezahüratları devam etti. Kendi Praetorunun kararını çiğnemek istemeyen Jüstinyen ise bu taleplere cevap vermiyordu. Şaşkındı aslında, olayın buralara gelmesine bir anlam veremiyordu. Praetor böyle bir karar da niye ısrarcıydı, Theodora saray koridorun da neden karar da ısrar etmesi gerektiğini söylemişti?


Yarışçıların İmparatorluğun önünden yaptığı geçit gösterisinden sonra, Jüstinyen yarışların başlayabileceğini işaret etti. Borular öttürüldü, coşkunun en görülmemişiyle taraftarlar yarışlara dönmüş, kendi takımlarını delicesine bir ruh haliyle destekliyorlardı. Atlar arabaları tozu toprağa katarak çekiyor, araba sürücüleri atları ve arabayı idare etmek için tüm hünerlerini sergiliyordu.


Bütün yarışlar bitti. Kazanan kazandı, kaybedeb kaybetti. Fakat bir tuhaflık vardı, hipodrom boşalmıyor herkes olduğu yerde oturmuştu. İmparator giderken homurtular başladı. Sonra sessizliği yırtan bir ses "YAŞASIN ZULÜM GÖREN MAVİLER!!! YAŞASIN YEŞİLLER!!!!" Halk hep bir ağızdan haykırıyordu. Herkes yerinden kalktı. İki grup bir arada, hipodromdan nehir gibi sokaklara akmaya başladı...


Praetorun binasının önünde Romalıların yolunu askerler kesmeye çalışsalarda o akan kalabalığa karşı hiç şansları yoktu. Askerlerin bir çoğu öldürüldü, bina basılıp ateşe verildi. Binanın mahzenlerindeki zindanlardan mahkumlar çıkarılıp serbest bırakıldıç Ateşi harlayabilmek için atılan samanlar rüzğarın azizliğiyle uçuştular, senato binası ve Ayasofya Kilisesi de kıvılcımlardan payını aldı. Yangın büyümüştü. Gece boyunca yangınlar devam etti.


Ertesi gün Jüstinyen Konstantinopolis sakinleri sakinleşsin, ortam biraz durulsun diye yarışların devam etmesi emrini verdi. Theodora' Belisarius'a haberciler yollayıp, bir an önce hiç durmadan şehre gelmesi talimatları veriyordu.


Halk hipodromda toplanır fakat kimse yarışlar için orada değildir. Yöneticilerin görev alınmasını ve halkın istediği kararın verilmesini beklemektedirler. Durumu değerlendirmek için senato üyeleri saraya çağrılır zaten saraydan başka toplanabilecekleri yer olmadığı gibi en güvenlikli yer de saraydır. Senatörler ve bürokratlar İmparatoru halkın istedikleri aziller ve af konusunda ikna etmişlerdir. Saray Muhafızlarının komutanı Mundus, Konstantin Forumunda istedikleri azil ve af işlemlerinin yapılacağını halk temsilcilerine bildirdi. Ardından haberciler (tellalar) tüm şehir de kararı duyurup, halkın evlerine dönmesini söylediler.



Nika İsyanında Şehir Planı


Tellallar evlere dönün çağrısı yaparken, Jüstnyen karşıtları halkı galeyana getirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Theodoranın kalabalığının içindeki provokatörleri fazlada emek harcamadan istediklerini elde etmişlerdi. Çünkü halkın kendine güveni gelmişti. Mese yolunda toplanan Romalılar hep bir ağızdan "Nika! Nika!" diye bağırıyor, Sarayın avlularını, koridorlarını sesleriyle inletiyorlar. Sarayın duvarları bile sanki halkın söylediğini tekrar edercesine "Nika!" diye yankılanıyordu.


Kalabalığı bir görünmez el yönlendiriyor gibiydi. Halk Jüstinyenin rakiplerinden Probus'un (İmparator Anastasius'un yeğeni) malikanesine yöneldi. Probusu tahta oturtup, imparator ilan edeceklerdi ama Probus durumu anlamış ve geceden şehri terketmişti. Kalabalık kızgınlıkla malikaneyi ateşe verdi.


Kartaca fatihi ve Persleri durduran komutan General Belisarius saraya ulaşmış kontrolu ele alabilmek için diğer komutanlarla beraber neler yapmaları gerektiğini planlıyorlardı. İmparatorun başmabeyncisi Narses dışarıda olaylardan ürkmüş ve durumu öngörülemez olarak nitelemekte veisyancıların silahlı olduğunu anlatmaktadır.


Belisarius'un emrindeki kendisine yeminle bağlı 1400 kişilik çok özel bir kuvvet vardı. Got kökenli ve atüstünde tepeden tırnağa zırhlı bir birlikti. Jüstinyenin elit askerleri Viking Guards'lar Cermen ve Hun kökenli süvari birlikleriydi ve Mundus'un komutası altındaydılar.


İsyancılar, Augusteum Meydanındaki ilk müdaheleye karşılık verdiler ve çıkan çatışmalar sonucunda Samson Hastanesi ve Aya Sofia Kilisesi yandı. Mese yolunu kontrol altına almaya çalışan askerler bir anda yangınla mücadele etmek zorunda kaldılar. Yol boyunca isyancılar askerlerin üstüne ateş topları gönderiyordu. Akşam üzeri hava kararırken Belisariuz ve Mundus yenilgiyi kabul ettiler ve Büyük Saraya geri çekildiler. Halk galipti... NİKA!!!! NİKA!!!!


Jüstinyen ne yapacağını bilmez bir halde, biraz düşündükten sonra, sabahleyin halkın karşısına çıkacağını duyurmaya karar verdi. Tellallar şehri inletircesine İmpartorun kararını duyurdu. Herkes hipodromda toplanacaktı.


Elinde İncille Jüstinyen; Kimseyle hesaplaşmayacağını, kimseyi yargılatmayacağını ve olaylara şimdi son verilmesi halinde gündelik hayata devam edilebileceğini ilan etti. Halk daha fazlasını istiyordu. Kalabalık Jüstinyene en ağza alınmaz hakaretleri etti ve ona inanmadıklarını haykırdı. Jüstinyen, İncil elinde imparatorluk locasından çekildi. Heryer inliyordu: NİKA!NİKA!


Theodora'dan ötürü İmparatordan nefret eden senatörler ise halkın saraya doğru hareket etmesi, isyanı saraya sokmak için çalışıyordu. Jüstinyenin özel muhafızları bile imparatoru korumak istemiyorlardı. İsyancılarda güven patlaması başlamıştı, önlerinde durabilecek hiç bir güç yoktu. Senatörler İmparatorun deniz yoluyla kaçabileceğini biliyorlardı. Düşündükleri gibi de oldu, Jüstinyen sarayın iskelesinde büyük bir sandal hazırlatmış, hazineden götürebildikleriyle gitmeye hazırlanırken, Theodora karşısına dikildi ve ;" Yeterince altınımız var, ömrümüzün sonuna kadar rahat ederiz. Ama bir gün kendine soracaksın, ya kalsaydım diye! Benim inancıma göre eğer erguvani pelerini omzuna taktıysan, onu çıkartmayacaksın. Bana gelince, ben atatlarımızın sözüne her zaman inanmışımdır, erguvani pelerin kefenim olsun."


Hipodrumu dolduran Romalılar , Anastasius'un en büyük yeğeni olan Hypatius'u imparator ilan ettiler. Başına da taç sarayda olduğundan zircir taktılar. Yeni imparator, omuzlarda imparatorluğunu yaşarken, karısının söylediği "bu senin sonun olacak. ölüme götürüyorlar seni" sözleri çınlıyordu. Artık ok yaydan çıkmış, Hypatius imparatorluk locasında Hipodrumun imparatoru olarak halkını selamlıyordu.Artık isyancılarında bir imparatoru vardı ve isyan doruk noktasındaydı.


İmparator Jüstinyen, imparatoriçenin çıkışı karşısında aslında tek yolun kalmak ve isyanla bir şekilde mücadele etmek olduğuna karar verdi. Çünkü taht ve iktidar onun hakkıydı, o meşru tek imparatordu.

Dehal çok güvendiği iki komutan Belisariusla, Mundusu yanına çağırdı.Müdahele için en etkili ve isyanı bitirici planı yaptılar.


Başlangıçta plan basitti; Mundus hipodrumun kapılarını tutacak, Belisarus içeriden isyancıların liderini alacak ve tutuklayacaktı. Bu basit planda hesaplanmayan şey, plan uygulanırken ortaya çıktı. Sarayla , Hipodrum arasını tutan Saray muhafızları Belisarius ve Mundus'un birliklerinin geçişi için yolu açmadı, direndi. İsyancılarla beraber olduklarını açık bir şekilde gösterdiler. Jüstinyen hesapta olmayan bu davranışı en ağır şekil de cezalandıracaktı ama başındaki şı isyan belaını defettikten sonra.


Belisarius ve Mundus'un askerleri sarayın etrafından dolaşıp Hipodrumun oraya çıktılar , bu arada Narses Hipodrumun önünde isyancılarla konuşarak aslında dikkatlerini kendine doğru çekiyordu. Kalabalığa bağırıyordu : "Bunlar size ne kazandırabilir. Bu yapılanlar Romalılara yakışan şeyler değil. " Bu sırada Belisarius ve seçkin Got askerleri hipodromda locanın kapısına varmışlardı. Maviler askerlere direnmiyorlardı ama locanın kapısını açmıyorlardı. Hipodrom İmparatoru ile beraber mavilerin ve yeşilerin liderleri de locadaydı, direniyorlardı.


Bu arada Narsesle mavilerin liderleri arasında gizli görüşmelerde yapılıyordu. Sonra mavilerin önde gelenleri, yeşillerin önde gelenleriyle biraraya geldi. Anlaşma sağlanıyor gibiydi. Belisarius isyanı önleyecek, halk hipodromu çekilecek ve isyan bitecek ti, hatta hypatius bile affedilecekti. Yeşillerin liderleri locaya dönerken, mavilerin liderleri sessizce Narsesin adamlarının ardından Hipodromdan ayrıldılar. Yeşillerin liderleri İmparatorluk locasına geldikten sonra , bir anda isyancıların askerlere hakaretleri ve eylemleri arttı işte ne olduysa o sıra da oldu, bir kaç asker kendilerine karşı saldırı var diye algılayıp kılıçlarını çekince tüm Got askerleri kılıçları çekip isyancıları biçmeye başladı. Artık loca için fazla direnemediler, Got askerleri Yeşillerin liderleriyle beraber zincir taçlı hipodrum imparatoru bir şekilde hipodrumdan kurtuldu ama bir kaç gün sonra o da ölmüştü (nasıl öldüğü veya öldürüldüğü meçhul!). Narses elindeki özel bir birlikle Hipodruma girdi, Belisariusun katliamına yardım etti, Hipodrumda bulunan otuz-kırbin kişi kılıç darbeleriyle öldürüldü.


İsyan bitmişti. NİKA!!! sesleri duyulmuyordu. Gerçek anlamda ses kesilmişti.


İsyan bitmişti. Halkta zaiyat çoktu, Konstantinopolis harap olmuştu. Herkes Jüstinyenin isyancı avı başlatacağını beklerken, Jüstinyen af ilan etti. Herkesin işinin başına dönmesini istedi. Kimseye dokunulmadı, takibat yapılmadı. Hatta Hypatius'un çocuklarına kaybettikleri haklar geri verildi. Şehrin yenilemesine girişildi. Yepyeni eserler ortaya çıkacaktı. Şehir yeniden , devasa yükselecekti.


15 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page