top of page
Yazarın fotoğrafıözdenbekir karakaş

MOR İMPARATORLUK 3

Giriş




Roma büyük ihtişamın ve gücün imparatorluğu timsali. Gerçekte bugünkü anlamda bir imparatorluk mu? Coğrafyasının üstünde daha medeniyeti yeni tanımaya başlayan kavimler, komşusu Avrupa medeniyeti ve aklının merkezi Yunanlılar. Ortak denizin karşı kıyısında dünya medeniyetinin başlangıcı kavimlerinden muhteşemliğin ve bereketin temsilcisi Mısırlılar. Diğer tarafta Çok uzun bir süre tarihte beraber rol alacakları, devlet mekanizmalarının, bürokrasinin, siyaset oyunlarının ağababası arkasına aldığı Asya,Hint,Çin medeniyetinin ekmeğini yemiş İran medeniyeti.


Roma bir imparatorluk muydu? Yoksa monarşik cumhuriyet veya günümüz adlandırmayla bonapartist bir yönetim miydi? Hem hepsi, hem de hiç biri. İmparatorluk muydu? Evet imparatorluktu. Monarşik bir cumhuriyet bonapartist bir yönetim miydi? Evet.

Yalnız, Roma bunlar haricinde gerçekte federasyonlardan meydana gelmiş, koskoca bir konfederasyondu.


Mirasına oturduğu Yunan medeniyetinden aldığı şehir yönetme sistemi ve senato, Makedonlardan aldıkları askeri sistemler ki onları daha sonra çok sistemli hale getirecekler Yunanın şımarık savaş tanrısı Ares'in savaş ve savaşmakla ilgili dünyadaki gölgeleri olacaklardı.


Roma imparatorluğundan miras olan Konstantinopolisteki Doğu Roma/Bizans İmparatorluğu. Büyük Roma dünyasından çok şeyleri içinde barındırmaktadır. Tabi Doğu Roma bulunduğu coğrafyanın olumlu-olumsuz tüm oluşumlarından yeni, kaotik bir sistem oluşturmuştur.



Doğu Roma Roma'dan miras kalan pagan geleneklerinin üstünden, yazılı tarihe göre peygamberini öldürdükleri vahiy dinini yeniden şekillendirmiş, kural ve kaidelerini yeniden belirlemiş. Öldürdükleri peygamberi kutsallaştırıp, öldürmeyi meşru biz zemine taşımış. İmparatorlar ve bürokrasi eliyle tüm din kurumlarını, tüm mezhepleri, ekolları bir potada eritmiştir. Dini resmi din haline getirirken, dinin tüm merkez akımları için zımmi olarak kiliseler kurulmasını ve kurumlarını oluşturmasına destek olmuş. Yeni dinin İsanın tanrısallığı ve hangi merkezin meşruluğu konusunda İmparatorluk yönetimi "hakem!" olmuş. O dönem de hangi dini merkez işlerine yarıyorsa veya güçlü ise tarafsız hakem olarak güçlünün yanında olmuş, diğerinin tasfiyesini görmezden gelirken, otoriteyi de elden bırakmamıştır. Yeni dini oluştururken dinin tüm doğmalarını Sarayın işlerliğini sağlayacak şekilde empoze ettirmiş, kendi oluşturdukları değer yargılarınca sapkın olan tüm dini düşünceleri ortadan kaldırmaya İsa ve Tanrı adına kendilerini yetkili görmüş. Hatta kendilerini Tanrının ve İsanın yeryüzündeki tek temsilcileri olarak görmüşlerdir. İmparatorlar ki Jüstinyen özellikle kendini Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisi ve kilisenin başı veya kilisenin efendisi olarak görüyordu. Doğu Roma İmparatoru aynı zamanda en yüksek rütbeli ordu komutanı, en yüksek yargıç ve tek yasa koyucuydu. Konstantinopolis'teki Ortodoks Kilisesi'nin patriğini de imparator atardı.


Doğu Roma'da devletin yönetim felsefesi; Devletin genel yönetimi elinde olan imparatorun tanrısallığının tanınması, birinci şarttır. İmparator yanlız doğunun değil, tüm yönlerin ve insanların herşeyin başıydı. İkinci şart; aristokratik bir senatonun kurulması ve devletin temel direği sayılması. Üçüncü şart; En yüksek erk aracı, devlet işlerinin başında olması gereken aristokrasiye ait bulunmalı. Dördüncü ve son şart; Halk devlet işlerinden tamamıyla ayrı tutulmalı. Bu şartlar böyle iken Bizansın yüce yöneticileri halkıyla sürekli hesaplaşmak zorunda kalacaktı.


Doğu Roma 500'lere girerken nasıldı ?


Konstantinopolis kurulduğu günden itibaren dini tartışmaların merkezi olmuş, ilk ikiyüz yılını Hıristiyanlık ve putperestlik, paganist düşüncelerin, eski felsefi görüşlerin çatıştığı bir alan olmuş.


Sonrasında bugünkü Hıristiyanlığın şekillendiği, Hıristiyanlık içinde oluşan mezhep, görüş ve tarikatların, yaşam biçimlerinin oluştuğu merkezi ekümenik kiliselerin vücuda geldiği bir imparatorluk olmuştur. Doğu Roma İmaparatorlu bir tarafıyla Vatikan kilisesi, bir tarafıyla Patrikhane, diğer tarafıyla tartışmalar sonucu oluşan, ayrışan ve olgunlaşan Yakubi Kilisesi, Süryani Kilisesi, bir sürü dini tartışmalar, konsüller tarihidir.


Doğu Roma İmparatorluğu/Bizans tarihi bir kiliseler, konsüller tarihidir. Kilise hayatın ve düzenin heryerinde kendini hissettirir. Edebiyatı, tarihi, müziği hep dinsel temalar içerir, mimari yapılarının ayakta kalanlarının çoğu dinsel yapılardır.


500-600 yılları arası felaketlerin üst üste geldiği, felaketlerle beraber kilise'ye bağlılığın arttığı, başlanğıcında büyük zenginlik, haşmet ve kibrin yüzyılın sonunda hüsranın olduğu dönem.


Doğu Roma İmparatorluğu, Bizans veya Doğu-Batı eki olmadan Roma imparatorluğu, 1.Jüstinyenin hayali "Imperium Romanum" denilecebilecek bu mekanizma Konstantinopolis merkezli bir oluşumdu. Süslü, yaldızlı ihtişamının büyük çoğunluğu merkezi yönetim şehri Konstantinopolisin konumu, ayrıca bir imparatorluk içinde aynı dinin tüm akımlarına liderlik yapmak. Şöyle denilebilir; bugün yaşanan Hıristiyanlık doğrusu ve yanlışı ile Bizans'ın eseridir (özellikle Ortodoks Hıristiyanlığı).


Dönemin iki süper gücü bir tarafta Doğu Roma-Bizans, diğer tarafta İran/Sasaniler. Bunun yanında bu süper güçleri bayağı uğraştıran her ikisine başlı başına bela olacak hatta sonunda ikisininde batışı bu yeni süper güç adayları olacak olan Kuzey'den gelen kavimlerdi.


Bu kavimler yağmur gibi yağıyordu. Durdurmak imkansızdı. Kimi Trakya'ya surlar, setler yaptı. Kimi dostlar müttefikler edindi. Kimi zaman iki süper güç bu akınlara karşı işbirliği yaptı, barış dönemleri yaşadı ama sonunda Kavimler Göçünün önünde duramadılar, Süper Güçler göçe yenilmiş oldu.


Bukontrolsuz güç, hem yerleşecek yer hem de yağmalayacak yerler arıyordu. İklim 500'lerin başından itibaren kuzey için yaşanamaz düzeyde soğumuş buralardaki kavimler can havliyle güney'e akınlar düzenliyordu. Güney yaşam şartları yönünden uygundu. Fakat Kuzey kavimleri güneydeki ekim-dikim, yerleşme kültürlerini tam bilmiyordu. Yaşam alanları bulmaya çalışırken, ekonomik gücü ve yitecek, insan ihtiyaçlarını yağma ile elde ediyorlardı. Diğer taraftan Orta Asya'nın bozkırları soğumuş, Çin ve Moğol baskınlarıda üstüne binince Türki ve beraberlerindeki kavimler Avrupa'ya doğru akınlar düzenliyor. Onlarda Asya üzerinden kendileriyle beraber önlerindeki kavimleri zorluyor, Kavimler göçü sanki bütün dünya hareket halindeymiş gibi bir görüntü veriyordu. Tabi bu kavimler kaçarken, arkalarından onları kovalayan kavimler de doğal sınırlarının dışına kadar çıkıyor onlarda aynı coğrafyalarda cirit atıyorlardı. 500 ila 1000 yılları arası böylesine hareketli bir dönemdi.




Doğu Roma tarihi çok büyük bir göl ise , Jüstinyen bu gölü besleyen en büyük akarsulardan biridir. Jüstinyen entrikaların, hayallerin, gücün ve karanlığına en muhteşem halde gömülmenin tarihidir. Jüstinyen muhteşem bir imparatorluk yani mirasçısı olduğu Roma imparatorluğunu "ki bir çok tarihçi son Roma İmparatoru olduğunu belirtir" diriltmek, ayağa kaldırmak ister.


Büyük bir tarihi karakter olması bir yana, çok pragmatik, etrafında yaratıığı rivayetlerle donanmış bir karizmaydı.


Jüstinyen etrafındaki tüm güçlerle temas kurmak istedi. Dünyanın büyük bir değişim yaşadığını ve bu değişimde önemli bir rol oynaması gerektiğinin farkındaydı. Ekonomik ve yoplumsal herşey tahtın gücüyle alakalıydı. Herşey birbiriyle hem organik olarak bağlı, hem de pamuk ipliği hassasiyetindeydi.


Jüstinyen Türklerle ittifak için heyetler yolluyor, heyetler ağırlıyor. Etiyopya Krallığını destekliyor. Yukarıdan gelen Barbarlara ihsanlarda bulunuyor. Çin'den iipekböceği getirtip yetiştirebilmek için dönemin sanayi casusluğu operasyonunu yaptırıyordu.


Bu 'altın çağ' döneminde İpekyolu rota değişiklikliğine uğramaya başlamıştı. Bu hem Sasanileri hem de Bizansı rahatsız ediyordu. Kavimler göçü ve ticaret yolunun ekonomik getirisi başkalarınında dikkatini çekmişti. Başka aktörlerde oyuna dahil olmaya çalışıyordu.


Doğu Romanın bu muhteşem dönemi Doğu Roma'yı ihtişamın en üstününe çıkarırken, tüm tarihçilerin kabul ettiği Ortaçağın karanlık çağına inişinde başlangıcıydı.


Bugün baktığımızda Büyük Roma İmparatorluğunun ihtişamının mirasını, tam 1200 yıl üstüne hiç birşey koymadan, içini de bir mirasyedi gibi hoyratça harcayan Doğu Roma-Bizans medeniyeti. Tarihin hiç bir dönemi Bizans coğrafyası kadar entrikanın, çıkar çatışmasının, komplonun merkezi olmamıştır. Ahlaki olmayan ne kadar şey var ise güya tahtın selameti, dinin uygun görmesi, imparatorluğun devamı açısından mübah görülmüş. Ölen ölmüş, zulüm göre zulüm gördüğüyle kalmıştır.


O karanlık dönemleri başlatan Doğu Roma, en bağnaz kurumlarının içinde bir koza sakladı ve büyüktü hiç farkında olmadan Bin yıllık bu koza en hakiki ipeği verecek olan kozaydı. Rönesans bu kozanın ipliğinden dokunmuş en göz alıcı ipekti. Bu Doğu Roma'nın resmi diniyle beraber toplumun devletin ekonomik ve askeri baskılarından kurtulmak için kurtuluş gördükleri ve doğmanın en üste çıktığı dönem de ortaya çıkan kurumdu: Manastır.

35 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page