Görsel Kaynağı: https://tr-tr.facebook.com/anticiler/posts/10156928237779047/
Sağ kesimin özellikle Refah Partisi yükselen bir yıldız iken ağızlara pelesenk olmuş bir söyleyiş vardı, aslında yabancı değilsiniz bu sözlere; “Kılıçdaroğlu SSK’yı batırdı”. O zamanlar düzgün bir Türkçeyle Kılıçdaroğlu denilerek yerden yere vurulan bu şahsiyet, bu günlerde “Kiliştaroğlu, o adam, afedersin alevi, sen Dersimli değil misin?” ve benzere siyasete, özellikle de ahlaka sığmayacak hitaplarla seslenilen kişilik.
İşin aslını kısaca yazalım da duruma açıklık kazandıralım; sağ zihniyetin toplum mühendisleri çok mahirlerdir, yalanı kırk kere söyleyince Muaviye’nin dişi-erkek devesi hikâyesini sürekli yaşatmaya. SGK diye bir kurum bu iktidarca ihdas edilmeden önce Türkiye üç sosyal güvenlik kurumu ile aynı işlevi gören özel kurumların (çoğunlukla banka ve holdinglerin) emekli sandıklarında vardı. İşçiler için SSK, esnaf ve işverenler için BAĞ-KUR, devlet memurları için Emekli Sandığı. İşin gerçeği şimdi aynı çatı altında bu üç yapı aynen faaliyetlerine devam ediyor. Yani iktidarın büyük, muhteşem Sosyal Güvenlik Reformu ölü doğmuştu zaten. Bu ölü ile beraber İşçinin tüm kazanılmış hakları da gömüldü gitti. Bugün sağ zihniyetten pek prim ödemeden emekli olmuş Esnaf amcalar SSK’nın ne berbat olduğundan falan bahsederler, yalan hem de külli yalan niye mi yalan? BAĞ-KUR en berbat kurumdu, kuş kadar maaş verirdi, ilaç almak sorundu, sağlık hizmetlerinden faydalanmak sorundu. Hani o saat dörtte devlet hastaneleri önünde kuyruğa girenlerin başında Bağ-Kurlular vardı. SSK’nın çoğu ilde kendi hastanesi vardı. Onlarda da sıkıntı vardı sebebi devlet hastanelerindeki gibi Hükümetlerin bunları iyileştirecek parayı vermemesi. Yani hastane kuyrukları dediğinizde Sağlık Bakanlığı SSK’na bağlı değildi. SSK Genel Müdürü de BAĞ-KUR Genel Müdürü gibi Çalışma Bakanına bağlıydı. Personelleri iktidarlar alırdı. Bugün olduğu gibi. Hikâye uzun Sağ zihniyet iktidar dikkat ederseniz, SSK’na veryansın eder, BAĞ-KUR’dan hiç bahsetmez. Esnaf hiç gitmediği –iktidarlar o hakkı vermediği için- SSK hastanelerini anlatır ağlaşır da, 36 yaşında Tarım BAĞ-KUR’u ile iki paket sigara parasına nasıl yıllardır emekli maaşı aldığından hiç bahsetmez. Meşhur 36 yaş işte o BAĞ-KUR’un. Ya da Refah Yol döneminde nasıl Sosyal Güvenlik Sistemini raydan çıkardıklarını ve bir daha düzelmediğini anlatmazlar. Maksat ortaya bıraktıkları pisliği başkalarının üstüne yıkmak. Konumuz bu değil uzatmayalım.
Kılıçdaroğlu sıkıntılı bir dönemde, kurulduğu 1992 sonlarından itibaren bir türlü durulmayan partide Genel Başkan oldu. İktidarın ve komplo teorisyenlerinin sevdiği inandırmaya çalıştıkları gibi mi oldu bilemem. Eğer öyle olduysa işin içinde İktidar da var demektir (Mantık dersi onun için gereklidir). Komplo teorisyenlerin dediği gibi ise işler daha da tuhaflaşıyor, fakat insanların böyle boş lakırdılar hoşlarına gidiyor, yapabilecek de bir şey yok gibi. Toplum, ülkelerinin Kurtlar Vadisinde yönetildiği gibi yönetildiği sanıyor. Mevcut iktidarında bu inandırma işine geliyor.
Kılıçdaroğlu Milletvekili olduğu dönemlerde koltuğunun altında dosyalar, bugünkü iktidar mensuplarının özellikle Melik Gökçek’in bayağıca başını ağrıtmıştır. Canlı yayınları bırakıp kaçmaları daha hafızasız bu toplumda bile çoğu insanın hafızalarındadır.
Sonra o istenmeyen durum ortaya çıktı ve kamuoyu Kemal Kılıçdaroğlu etrafında doğal bir birleşme gösterdi. Çok fazla tepki ve muhalefet olmadan hatta CHP de pek olamayacak kadar çoğunluk iradesiyle Genel Başkan oldu. İşte ne olduysa ondan sonra oldu.
Deniz Baykal tasarımı Yeni CHP özellikle 1995 sonra nereden feyz aldığı belli olmaz (!) bir şekilde dümenini Sosyal Demokratlıktan, Merkez Sağ’a kırdı. Büyük tantanalarla açıklanan ve içi bomboş bir Anadolu Solu başladı. Bir romancının romanı için uydurduğu Edebali öğütleri de bu projenin kaynağı oldu. Sonrasında 28 Şubat tiyatrosunda rol kapma telaşları ve bir sürü beceriksiz siyasi hamle ile eski SHP mirasından yiyerek ve mevcut seçmen kitlesine sürekli “Ya Sabır” çektirerek o Baykal günü yani video olayı patladı. Kılıçdaroğlu bürokrat kökenli birisi olması hasebiyle kamuoyunda güven duyuldu. CHP’ye bir heyecan geldi. Kılıçdaroğlu Türk siyasetinin yapısını çok iyi incelemiş belki de bu konuda en iyi tespitleri yapmış parti Genel Başkanıdır. Türk seçmeninin çok sevdiği hatiplik yeteneği yoktur. Mevlevi dönüşlerini pek de becerememektedir. Ama şunu tespit etmiştir; Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminden itibaren Türk Merkez Sağ Siyaseti yalpalamakta ve merkezden uzaklaşmaktadır. Ve Genel Başkanlığı döneminde Merkez Sağ tamamen boştu ve hâlâ boştur. Merkez Sağ olma adayı olarak başlayan hatta Amerika’dan bunun için destek almış olan ve bu amaçla gömlek bile değiştirmiş olan AKP çok kısa zamanda sağ siyasette her zaman görüldüğü gibi özüne hızlıca geri dönmüştür. Yani Merkez Sağı hedeflemiştir ama hiç olamamıştır. Kılıçdaroğlu CHP’yi Merkez Sağ’da konumlandırmak hiç değilse Baykal’ın Ana muhalefet olarak tasarladığı Partiyi, iktidar adayı yapmak istemiştir. Tespit ve teşhis doğruydu.
İş tedaviye yani uygulamaya geldiğinde o kadar beceriksizlik yapıldı ki, Parti kimi zaman aşırı ilaç yüklemesi yaşadı, kimi zaman kalp ritmi bozuldu, kimi zaman organlarda sıkıntı çıktı, ama bir türlü CHP Merkez Sağ’a ulaşamadı. Merkez Sağ Kılıçdaroğlu için Kaf Dağının ardındaki yedi başlı canavarın koruduğu elmasa döndü. Merkez Sağ olacağım derken, partinin içinde garip bir şekilde Demirel kontenjanı oluşturuldu, Türk askeriyesinde pek sevilmemesine rağmen (her dönem Askerden en büyük darbeyi Sol ve CHP yemiştir) Ulusalcı Natocu (!) Subay kontenjanı oluştu, ilginçtir ki Atatürk ve Cumhuriyetin kurucularının Partisinde bu değerlere her dönem düşman olmuş şahıslar Parti içinde kendilerine makamlı yerler buldu. Bürokrat geçmişli dediğimiz Kılıçdaroğlu bu teşhisle tedavi yöntemini böyle garip bir şekilde belirleyince Partide de pek rota, hedef falan kalmadı.
Merkez Sağ olabilir miydi? CHP geçmişinde okumalara bakınca olabilirdi. Zaten bugünkü seçmen kitlesi analizleri de olabileceğini göstermektedir. Fakat toplumda 1950 den itibaren Merkez sağa çöreklenmiş ve seçmen kitlesinin büyük çoğunluğuna sahip anlayışlar halk nezdinde CHP’sini çok farklı bir yere konumlandırmıştır. Ve bu algıyı yıkmak atomu parçalamaktan daha zordur. Bu algı tüm tarihsel gerçekler ve toplum manipüle edilerek oluşturulmuş kuşaktan kuşağa devredilmiştir. Bugünkü iktidarın en alakasız durumlarda bile bunu tekrarlaması ondandır. Bu hâlâ seçmen kitlesinde geçer akçedir. CHP geçmişine bakınca olabilirdi dedik. Seçmen kitlesi analizlerini iyi irdeleyince şu andaki seçmen kitlesinin çoğunluğu Merkez Sağ kökenlidir. En açık örneği İzmir’den verebiliriz; AKP iktidarı döneminde Atatürkçülüğün ve CHP’nin kalesi görülen İzmir. Seçmeni itibariyle çok uzağa gitmeye gerek yok, 1980’lerden itibaren Merkez Sağ ve Mukaddesatçı Milliyetçiliğin merkezlerinden biriydi. Burhan Özfatura Belediye Başkanlığı dönemi ile Genç Partinin İzmir halkı nezdinde ne kadar oy aldığına bakınca, ilçelerinin analizi yapılınca aslında sağ eğilimi fazla (daha liberal sağ) bir kenttir. Örnek Trakya bölgesi daha düne kadar AP, DYP ve ANAP’ın oy deposu olan merkez sağ kitlesi olan kentler bugün İktidarın merkez sağ olmamasına tepki için CHP seçmenidir. Onlarda CHP’nin merkez sağ bir parti olamadığını yalpalamalarından rahatsızlık duyduklarını saklamamaktadır.
Baykal’dan itibaren (diğer partilerde de aynı söylemi bir anlam ifade etmemektedir) Altan Öymen dönemi haricinde Yeni CHP kendi kitlesini hep çantada keklik gördü. Seçmenin mutsuzluğu ve hoşnutsuzluğu parti yönetimlerini pek de ilgilendirmedi. Kılıçdaroğlu parti içi demokrasiyle Parti de yer bulmadığı, bürokratlıktan emekli olunca sanki emekli kulübü kontenjanından Parti de milletvekili adayı olmuştur, milletvekili olmuştur, Genel Başkanının talimatıyla bir sabah İstanbul Belediye Başkanı adayı olmuştur. Yine eski Genel Başkanıyla evinde görüşüp Genel Başkan olmuştur. O yüzden Sayın Kılıçdaroğlu için en demokratik parti CHP’dir. Seçmen için öyle değildir ama onunda önemi yoktur. Bugün CHP de demokrasi yok diye ayaklanıp yeni parti kuranlarda, o kuracakları partinin demokratik tüzüğünü anlata anlata bitiremeyenler de CHP’sinde iken pek de demokrasi falan umursamazlardı. Hatta Cumhurbaşkanlığı adaylığını bile Genel Başkan belirlemiş bugün demokrasi diyenlerin sesi bile çıkmamıştı. Seçmen merkez sağ bile olacaksınız hâlbuki demokratik bir parti istiyor.
Kemal Kılıçdaroğlu Tezkerelere seçmenlere rağmen bu sağ hedef sebebiyle oy verdirmiştir. Yenikapı Mitingi figüranlığı yapmıştır ve en önemli hatalarından biridir. Ekmek için Ekmeleddin garabetleri de bu Sağ olma sevdasının sonucudur. Bunun yanında Milletvekili dokunulmazlığı oyununa gelmesi bugünkü istenmeyen durumun müsebbiplerinden biridir. En son ittifaklar döneminde seçmene danışma ihtiyacı yine duyulmadan İyi Parti’ye kucak açılmıştır. Hâlbuki bu partinin tabanı CHP’ye iktidar kadar düşmandır. Genel Başkanları bile CHP onları meclise sokarken, “Gönlüm Demokrat Parti” ile beraber seçime girmekti diyordu, Genel Başkan Yardımcıları (sonrasında istifa eden dâhil) CHP’ne ve seçmenlerine hiç de hoş olmayan şeyler söylerken bile Hem İyi Parti Genel Başkanı sessiz kalmıştır hem de Kılıçdaroğlu sessiz kalmıştır.
Merkez Sağ hâlâ boştur. Sağ partiler Merkez Sağ olma adayı olarak yola çıkıp Merkezkaç kuvvetiyle farklı fraksiyonlara savrulmaktadır. CHP tabanı da yani siyaset jargonuyla kemik kitlesi Merkez Sağ olmaya uygundur. İdeolojik bir gelenekten gelen partinin (bu altyapı sayesinde uzun ömürlü bir partidir) Türk siyasetinde ilk defa ideolojik alt yapısı ve teorisi olan Merkez Sağ bir parti ortaya çıkarabilir. DP, AP, ANAP ve DYP ile en son AKP de gördüğümüz gibi Merkez sağ veya Merkez sağ adayı partiler hep konjonktürel partiler ve ideolojisiz, doktrinsiz partiler olmuşlardır. O yüzden konjonktür değiştiğinde de siyaset sahnesinden çekilmektedir. Şimdi de AKP’nin siyaset sahnesinden çekilme durumu gelmiştir ve klasik olarak yine aynı yapıdan çıkan aynı görüş sahipleri farklı tabelalarla bu noktaya adaylıklarını ilan etmektedirler. Seçmen kitlesinin büyük çoğunluğu ideolojiye göre değil konjonktüre göre oy verdiğinden dolayı bu tabelalara odaklanmıştır. Yani Kılıçdaroğlu’nun Merkez Sağ tedavisi yine sonuçsuz kalacaktır. Çünkü almış olduğu yanlış kararlar ve kurmuş olduğu (seçmene rağmen) yanlış kadrolar sebebiyle tedavinin çok uzağındadır. Teşhiste başarılı ama tedavide başarısız siyasetçi olarak görülecektir.
Biraz iddialı olarak; CHP o ittifak döneminde sağı taşıyıp kambur oluşturmak yerine HDP ile o zamandan başlayarak bir ortaklık başlatmış olsaydı ve meclise girmeye istekli İyi Partinin önüne bunu tek şart olarak koysaydı inanın bugünkü Türk siyasetinin gidişi daha farklı olacaktı. Ve ortalıkta iktidarın klasik sağ salvolarıyla HDP hedefli siyaseti prim yapamayacaktı. Cumhuriyet Halk Partisi seçmeni Türkiye siyaset seçmen profili olarak en nitelikli seçmen kitlelerinin en başında gelmektedir. Olayları ve durumları okuyabilmektedir. Hamaset ile karar vermemektedir. Ne yazık ki bugün ortak olarak alınmış partilerin tamamında kitleleri ve yönetimleri hamasetle iş yapmakta, sağ siyaset her yolunu denemektedir.
CHP yönetimi bunlar yerine partiyi daha demokratik hale getirse, iktidara gidiş yolunu daha iyi analize edebilse ve seçmenlerine sürekli hakaret eden kesimleri taşımaktan vazgeçse daha başarılı olacaktır. “Hedefe giden yoldaki başarını, yola çıktığın arkadaşların belirler”.
Comments