top of page
Yazarın fotoğrafıözdenbekir karakaş

ZEYTİN-1

Güncelleme tarihi: 4 Mar 2022


Görsel kaynak: https://m.bianet.org/bianet/hukuk/187151-mesele-sadece-zeytin-agaclari-degil


“Olea prima omnium arborum est..”* (Lucius Junius Moderatus Columella)

İlk Ağaç, İlk meyve.

*Bütün ağaçların ilki, zeytindir”

Mitolojiye ve dinlere göre ilk ağaç ve ilk meyvedir; zeytin. Bilim bu ileri sürülen tezi kabul ediyor mu? Diye sorduğumuz da, aldığımız cevap bu Anavatanı Akdeniz havzası olan bitkinin gerçekten de tarihi çok ama çok gerilere gitmektedir.

İlk zeytin poleni, Batı Akdeniz’de, 3.2 milyon yıldan biraz öncesine ait bir deniz tabanı silindirik numunesinde bulunmuştur. (GROVE, RACKHAM 2001)

Tarihi 3.2 milyon ötelere taşıyınca Akdeniz’in ikliminin ve habitatın kaç kere şekillendiğine bu değişimlerden zeytinin nasıl da zaferlerle ayrıldığına bir bakmak lazım. O süreçte birçok iklim ve tektonik dalgalanmalar olmuştur.

Biz “Son Buzul Maksimum” denilen döneme, M.Ö. 21 bin ile M.Ö. 18 bin yılları arasındaki üç bin yıllık sürece bakarak zeytinin serüvenini ve ona neler yardım etmiş onu bir görelim;

Ligurya (Cenova/İtalya bölgesi) zeytin ağaçlarının bile kızıl geyikler, dağ keçileri ve kuzeyden gelmiş birkaç ren geyiği eşliğinde hayata tutunduğu tan bir buzul sayfiyeydi. Bazıları büyük, bazıları daha küçük ama yerel olarak önemli bu gibi cepler havzayı doldurmuştu; zeytinin; geçmişte en azından bir büyük ayrılma dönemi yaşadığını gösteren bunda sonraki genetiği, bu bitkinin bölücü ve koruyucu rolünden bir kalıntıyı korumuş olabilir.” (STRASSER, PANAGOPOULOU, RUNNELS vd. 2001) (STRASSER, RUNNELS, WEGMANN vd., 2011)

En başta söyledik ya, zeytin Akdeniz Mitolojisinin başköşesindedir. O başköşe olma durumu, Akdeniz’in çok tanrılı dinlerinden, yine o Akdeniz’in kıyılarından doğan tek tanrılı dinlere kadar hepsinde devam etmiştir. Felsefe tarihinde bile zeytin hikâyesi bulunabilir.

Doğu efsanelerini ve Doğu tarihini anlatırken nasıl baharatlar ve ipek anlatılırsa, hani o değiş tokuş kültürünün yoluna ipek yolu deniliyorsa, Doğu, Uzak Doğu Baharat ve İpek demekse, Akdeniz de tek başına zeytin demektir. Zeytin olmadan Akdeniz’i anlatmak imkânsızdır. Zeytin zenginliktir, kültürdür; Akdeniz için zeytin her şeydir. Zeytin tarihi aynı zamanda zeytinyağının da tarihidir.

Biraz felsefeye uğrayalım orada modern batı felsefesinin kurucusu Thales’in zeytin üzerinden insanlara felsefenin (düşünmenin) nasıl hem bilgi (manevi) hem de servet (maddi) olarak zenginleşebileceğini anlatmasına bakalım; Thales felsefenin babası olması yanında astronomiyle, geometriyle ilgilenmiştir. Toplumsal açıdan bilim için en önemli özelliği: Bilimin gerçek servet olduğunu ve bilginin maddi olarak ta manevi olarak ta insana rahata kavuşturacağını ortaya koymasıdır. Bilgi sahibi insan için servet önemli değildir. Fakat büyük topluluklar için servet bilimden daha önemlidir. Thales o zaman bile bilgi sayesinde zengin olmanın hiç de zor olmadığını yaşadığı topluma göstermiştir. Ve toplumun ona sürekli söylediğini "Şu felsefe yüzünden fakir kaldın. Bırak bu işi" demelerine karşılık bilgi-düşünme-gözlemle edindiği tecrübe sayesinde hiç te azımsanmayacak bir servete kavuşmuştur.


İnsanlar Thales'e felsefenin (bilimin kendisini yoksul bir adam olarak bıraktığı için faydasız olduğunu söylüyorlarmış. Fakat o, yıldızlar (astronomi) hakkındaki bilgisine dayanarak o yıl iyi bir zeytin ürünü alınacağını kestirmiş ve daha kıştan küçük bir sermaye toplayıp onunla Milet ve Sakız'daki tüm yağ preslerine kaparo vererek hepsini kiralamak için öncelik hakkı sağlamış. Başka rakibi olmadığı içinde bu ona pek ucuza gelmiş. Sonra, zeytin toplama zamanında yağ preslerine büyük bir talep olunca, Thales bunları canının istediği fiyata kiralamış. Böylece bir sürü para kazanmış ve filozofların (bilimcilerin) isterlerse kolayca zengin olacaklarını, fakat yaşamlarındaki amaçlarının bu olmadığını göstermiş. (KARAKAŞ, 2011)

Bilgeliğin sembolü ağaç olduğu, bir bilgenin bu kıssasından bile rahatlıkla anlaşılabiliyor. Ölmez Ağaçtır, zeytin ağacı. Simurg gibi kendi küllerinden doğar. O hem dört kutsal bitkiden biridir; incir, nar, üzüm ile beraber. Hem de Tanrının cennetinden tohumu gelen üç Ağaçtan biridir; Sedir ve Servi ile beraber. O ölmez ağaçtır, aynı bilim gibi, akıl gibi. Diğerlerinde insan kendi ölümsüzlüğünü ararken, zeytin bilimin ve aklın ölümsüzlüğünü kendi bedeninde duyurur dünyaya. Der ki “Ey ölümlü insan, ölümsüzlüğü arayan her şey öldü, bilgi ve bilim hep ölümsüzdür. Gelin benim gölgemin altına, sizler bilim hasadını topladıkça, aynı benim meyvelerimi topladığınız gibi, o meyveler o bilgiler öyle bir ürün verecek ki sizlere, siz onu işledikçe en muhteşem ürünü alacaksınız. İşte o çıkan bilginin işlenmesidir. Bilginin her şeyi faydalıdır. O çıkan yağın her damlası, aynı aklın emeğinin alın teri gibidir. Altın bile kıymetsizdir, o yağın karşısında. Bilgi zenginlik, bilgi güçtür ve bilgi ahlaktır. Ben de öyleyim zenginliğim, gücüm ve ahlakım. Çünkü ben akılım, bilimim. Ben Olympus dağındaki Tanrılardan bile daha yaşlıyım. Ben Akdeniz’in doğuşunun tek seyircisiyim.”


Akdeniz ile zeytin tarihsel olarak beraber anlatılmak zorundadır demiştik ya. Akdeniz için daha sıkı tanımlama yapılacaksa, o Akdeniz bitkilerin tanımladığı Akdeniz olacaktır. Bu amaçla çeşitli bitki türleri kullanılmıştır; en ikonlaşmış bitki, yağ bakımından zengin olan bitkisini üretmek için yazın kuraklığına ihtiyaç duyan, dona duyarlı bir ağaç olan, bazılarına göre mistik bir güç taşıyan zeytindir. Lawrence Durrell’in edebi satırlarına göz atalım: “Bütün Akdeniz, heykeller, palmiyeler, altın boncuklar, sakallı kahramanlar, şarap, fikirler, gemiler, ay ışığı, kanatlı gorgonlar, tunç adamlar, filozoflar, hepsi de dişlerin arasındaki bu siyah zeytinlerin kekre, mayhoş, tadından doğmuş sanki.” Aldous Huxley’nin bu ağacı “ romantizme bürünmüş bir klasisizm sembolü” olarak öven sözlerini belirtmekte fayda vardır. (BROODBANK, 2016) (DURRELL, 1945) (HUXLEY, 1936)

Ürdün Vadisinde M.Ö. 20.000-19.000 döneminde Lisan gölü olan bölgede yapılan arkeolojik kazılardan edinilen bilgilere baktığımızda Akdeniz insanının iki ayaküstüne durmaya başladığından beri zeytinle birlikte olduğunu görmekteyiz. O dönem civarındaki hayvanlar ve bitkilerin mevsimselliğe bakılırsa, insanlar en azından baharları ve güzleri, ılgın ağaçları, meşe ve söğütten yapılmış kulübelerde yaşıyor, zaman zaman da ölülerini gömüyorlardı. Çevrelerini saran savana, bozkır, orman ve yayla mozaiğinden, her biri kendi tercih ettiği doğal ortamda yaşayan üç karaca türü, keçiler, bozkır eşekleri, ormanları seven yaban öküzleri ve yaban domuzları, ayrıca gölden kuşları ve balıklar da dâhil çok çeşitli hayvanlar temin edebiliyorlardı. Bunun yanı sıra, hepsi de bu küçük nişte buz devrinin zirve noktasından sağ salim çıkmış yabani arpa, buğday, zeytin ve üzüm gibi Akdeniz bitkileri de dâhil olmak üzere 40 çeşit tohum, kabuklu yemiş, taneli küçük meyve ve kök toplayabiliyorlardı. Hatta bazıları yere seriliyor ve kurutuluyordu. (BROODBANK, 2016)

İnsanlıktan önceki dönemde zeytine kısa bir bakış attıktan sonra, zeytinin bilimsel künyesi ile başlamakta fayda vardır. Zeytinin bilimsel soyağacının en üstünde aile (familyası) “oleaceae” olarak yazılmıştır. Leylak ve yasemin de aynı ailenin üyeleridir ve zeytinin en yakın kuzenleridir. “olea”, yabani bir meyve ağacıdır. “Olea” cinsinden dünyada tahminen 30 değişik tür saptanmıştır. “Olea europea” da bunlardan biri belki de en önemlisidir. Gen merkezi, Doğu Akdeniz olan “olea europea”nın başlıca iki alt türü vardır: “Olea europea oleaster” (yabani) ve “olea europea sativa” (kültür). Oleaster, dikenli, küçük meyveli yabani zeytin ağacı; M.Ö. 22000 yıl öncesinden beri Doğu Akdeniz havzasının doğal bitki örtüsünün bir parçasıydı. Zeytin’in yaşı dediğimiz de yukarı da belirttiğimiz gibi 3.2 milyon yıl gerilere kadar gidebiliyoruz. Tarihten daha eski demek daha doğru olacaktır.

Zeytinin ve en azından olea europea’nın asıl yurdunun Güneydoğu Anadolu ve özellikle, Mardin, Maraş ve Hatay üçgeni olması en güçlü olasılıktır. Tabi ki, bu olasılık tartışmaları azaltmıyor bilakis daha da arttırmaktadır. Çünkü Güney Kafkasya’dan İran’a, buradan da, Akdeniz’de Suriye ve Filistin kıyılarına uzanan bölgede zeytin ağacı ve kültürünün varlığı tartışmayı daha da alevlendirmektedir. (ÜNSAL, 2008)

Antik Tarih Profesörü ve Dünya Zeytin Ansiklopedisi Tarih Koordinatörü Jose Maria Blazquez Martinez zeytinin kültür yetiştiriciliği merkezinin Anadolu olduğu konusunda ısrarcıdır. Martinez’e göre zeytin yetiştiriciliği yaklaşık altı bin yıl önce Anadolu’da başlamıştır. Bu bölge de eski dönemlerde yaşamış halklar içinde sadece Asurlular ve Babilliler bu konu da bilgi sahibi değildir. Martinez’in tezini de göz önüne alarak zeytini ilk ehlileştirenler, üzüm, nar, incir, hurma gibi birçok meyve ağacının ilk yetiştirildiği uygarlıklar beşiği Ön Asya’da, Suriye ve İran’ın kesiştiği yayda oturanlar olsa gerektir; Persler, Mezopotamyalılar ve büyük olasılıkla, Akdeniz’in doğusundan içeride Mezopotamya’ya kadar yayılan Suriyeli ve Filistinliler. Nitekim Yakın Doğu’da zeytin yetiştirildiğine ilişkin en eski kalıntıların İsrail ve Ürdün’de kalkolitik döneme kadar (M.Ö. 4300- 3200) kadar gitmesi de bu tezi güçlendirmektedir. (MARTİNEZ, 1997; ÜNSAL, 2008)

Kültür Zeytini, yani Olea europaea L.e., Olea oleastar L. veya Olea europa oleastar aracılığıyla yabani bir tür olan Olea chrysophylla Lam’dan gelmektedir. Zeytini kültürleştiren halklar, tarım ve ticarete yatkınlıkları ve beceriyle yabani zeytin ağaçlarını aşıladılar. Onları bugünkü daha sık yapraklı ve daha çok yağ veren bir kültür bitkisine dönüştürdüler, çoğalttılar ve tüm Akdeniz kıyı şeridine yaydılar.

Zeytinin kültür bitkisine dönüşmesi altı bin yıllık tarihe sahipken, zeytinin insanın sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına etkileyen bitkilerden biri haline gelmesi yağının çıkarılması yani işlenmesi ile olmuştur. Bu üretim ürünü haline gelmesi kültür bitkisi olmasından en az iki bin yıl sonra olmuştur.

M.Ö. 3000’li yılların ortalarından kalan ve büyük ölçekli yağ üretimine işaret eden tabletler kuzey Suriye’de Ebla’da bulunmuştur. Ayrıca Suriye ve Filistin’de M.Ö. 2000 yılına ait kayıtlar mevcuttur. Anadolu’da, özellikle Kilikya ovasında (Adana civarı), zeytin yetiştiriciliği yapıldığı konusundaki veriler Hitit metinlerde ve zeytinin Asya’da ithal edildiği Mısır’da da bulunmaktadır. Eski İmparatorluk döneminde Nil vadisinde zeytinler muhtemelen Suriye’den gelmiştir. Mısır dilindeki “dt” sesinin de bir Kuzeybatı Sami dilinden geldiği düşünülmektedir (Zeyt=Zeytin). (MARTİNEZ, 1997)

M.Ö. 1975-1700 tarihlerine tarihlendirilen Kültepe tabletlerinde Anadolu hayatı ile ilgili birçok şey bulunmaktadır. Bu tabletlere göre, Anadolu mutfağında bitkisel yağlar da çok tüketiliyordu. Bu bitkisel yağlardan en çok adı geçenler susam ve zeytindir. Zeytin, zeytin ağacı anlamındaki “se/ardum” kelimesi, susamdan (samassammü) daha fazla geçmektedir. Zeytin ağacı, Orta Anadolu iklimine yabancı bir bitkidir. Zeytin, Orta Anadolu’ya Akdeniz bölgesi veya Güneydoğu civarlarından ithal edilmiş ya da Orta Anadolu’nun iklimi özel bölgelerinde yetiştirilmiş olmalıdır. Bugün Türkiye’nin en kaliteli zeytin türlerinin Akdeniz bölgesinde ve Gaziantep’in Nizip ilçesinde yetiştirildiği bilinmektedir. Bununla birlikte, KBo V Rs. 38 numaralı Hititçe bir belgede, Pulliianni adındaki bir şahsa ait zeytin ve incir ağaçlarından bahsedilmesi, eski çağlarda zeytin ve incir ağaçlarından bahsedilmesi, eskiçağlarda zeytinin sadece Akdeniz ikliminin hâkim olduğu yerlerde değil, Orta Anadolu’nun iklimi özel, toprağı özel bazı bölgelerinde de yetiştirilmiş olabileceğini akla getirmektedir. Birçok tablette zeytin ve zeytinyağından bahsediliyor olması Hitit uygarlığın da zeytin ve zeytinyağının önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir. Örnek olarak Kt o/k 17 numaralı tablette tüccarlar arasındaki mektuplaşma da istenilen mallar arasında zeytinyağı da kayıtlıdır; “1/2 SİLA İ.GİS sa/ardam… se-bi-lam…” (1/2 litre zeytinyağı … bana gönder…) (ÖZ, 2014)

Heliopolis’teki Tanrı Ra tapınağında bulunan ve II. Ramses zamanına (M.Ö. 1197-1165) ait bir yazıttan dan anlayabildiğimiz gibi, zeytin ağaçlıkları Yeni İmparatorluk zamanında daha yaygınlaşmıştır. Bu yazıtta, şehir civarındaki zeytin ağaçlıklarından saf yağ elde edildiği ve kutsal saraydaki lambaları yakmak için kullanılan bu yağın Mısır’daki en iyi kalite yağ olduğu belirtilmektedir.

Zeytin artık tarih sahnesine çıkıyordu. Hem de o sarı sıvı altınıyla, zeytinyağı. Tunç Çağı’nda Akdeniz de yalnızca zeytin yetiştiriciliği gelişmiyor, bizler bu nereden anlıyoruz. Arkeolojik kazılarda artık karşımıza yalnızca zeytin çekirdeği çıkmıyor, yağ presleri, saklanan kaplar, vazo ve fresklerde görebiliyoruz. Batmış ticaret gemilerde de zeytinyağı amforaları da artık zeytinin başrol olduğunu göstermektedir.

Palmira ticaret ve dinlerin başkenti. Fenikelilerin karadaki ticaret merkezi. “Verimli hilal” olarak adlandırılan bölgede, özellikle Fırat ve Asi ırmakları arasındaki ticaret merkezi Palmira’nın zeytinyağı çok ünlendi. Suriye ve Lübnan kıyılarında yaşayan ve bütün Akdeniz kıyılarına ticaret kolonileri kurmuş olan Fenikeliler aracılığıyla önce zeytinyağı ticareti, ardından fidelerle taşınan zeytin kültürü, önce Mısıra ve Kıbrıs’la Girit’e (M.Ö. 2600-1600), Anadolu’ya ve Anadolu üzerinden Yunanistan’a (M.Ö. 1400-1200). M.Ö. 700’ler Kuzey Afrika’da Libya ve Tunus’a ulaştı. Yunanlıların şarap ve zeytinyağı gelirleriyle kurdukları ve gelirlerini zirveye çıkaran Syrakusa ve ona benzer onlarca ticaret kolonisiyle M.Ö. 8. Yüzyılda Sicilyalılara, sonra Romalılara ve Romalılar vasıtasıyla Fransızlara. Mağripliler ve yine Romalılar tarafından en nihayetinde İspanyollara ve Portekizlilere kadar ulaştırılmıştır. Bizim burada bir rota ve kronoloji olarak verdiğimiz zeytinyağı dolaşım ağı ile onlarca farklı tez olduğunu da unutmamak gerekmektedir. Hepsi tarihsel olarak aşağı yukarı aynı dönemlere denk gelmektedir.(ÜNSAL, 2008)

Zeytin kültürü Akdeniz’in batısında ilerlemesini sürdürdü. Ege’nin İonya kıyılarından gelen Foçalılar M.Ö. 600’de kurdukları ticaret kolonisi Marsilya çevresindeki yabani zeytin ağaçlarına Anadolu’dan getirdikleri zeytin çeşitlerini aşıladılar. Amaseia (Amasya) doğumlu Yunanlı coğrafya ve tarih bilgini Strabon, Massilia (Marsilya) yöresi hakkında şunları yazar: “Zeytin ağacı yetişen, asma (üzüm) bakımından zengin bir ülke …” Galyalılar ise zeytinciliği ve bağcılığı Romalılardan öğrendiler. Zetin giderek tüm Galya bölgesinde yayıldı. Öyle ki, Romalılar kıskandılar. Siyasetçi ve hatip Cicero “(…) biz ki, Alplerin ötesindeki halkların, zeytin ve üzüm yetiştirmelerine izin vermemeliyiz ki böylece kendi zeytinliklerimiz ve üzüm bağlarımız daha da değer kazansın” demekten çekinmeyecekti. Romalılardan, Perslere sonra Anadolu’daki Türk İmparatorluklarına geçen bir toprak ve tarım sisteminin temeli o zamanlardan atılmıştı. Buğday gibi coğrafi ekonomik ve askeri olarak stratejik tarım ürünlerinin üretimi devlet kontrolünde olmalıydı. Roma uzun süre buğdayla beraber, zeytin, zeytinyağı ve üzüm üretimini kontrol altında tutmuştur. O yüzden bugün Avrupa coğrafyasındaki tüm bağlarda kalite ve üretim standartları oluşmuştur. (ÜNSAL, 2008)

Zeytin ağacı Romalılar döneminde Sardinya Adası’na atladı, Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra da Cenevizliler aracılığıyla Korsika Adası’na geçti.

İspanyolların zeytin yetiştiriciliği ile tanışmalarının Akdeniz ticaretini ellerine geçiren Fenikeliler sayesinde (M.Ö. 1050) gerçekleştiği söylenir. Ancak zeytin ve zeytinyağcılığının, özellikle Romalıların bu ülkeye gelip yönetimleri altına aldığı M.Ö. 212-45 yılları arasında geliştiği açıktır. Romalılardan sonra İberik yarımadasında hâkimiyet kuran Araplar da(M.S. 8. YY) beraberlerinde getirdikleri zeytin çeşitlerini dikerek ve aşılayarak zeytin kültürünün gelişmesine katkı sağlamışlardır. Bugün hâlâ İspanyolca “zeytin; aceituna”, “zeytinyağı; aceite” ve “zeytin ağacı; acebuche” kelimelerinin kökeni Arapçadır.

Zeytin ve yağının Fenikelilere getirdiği ekonomik refah yanında insanlığa alfabeyi kazandırmıştır. Dünyanın ilk alfabesi “Fenikelilerin” ticaretlerine yardımcı olmuş, bu zenginliği kayıt altına almalarını sağlamıştır. Dünyanın bu en eski alfabelerinin ana harfleri doğal olarak tarım toplumunun izlerini de taşımak zorundaydı; “Alfa” (Alpha) öküz; “beta” (Beth) ev, “gama” (Gamal) deve ve “zeta” (zai) zeytini simgeliyordu. Yine zeytin ve zeytinyağı felsefenin gelişmesini sağlayan en önemli faktördü. Zeytin, zeytinyağı İon, Grek medeniyetlerine öyle bir ekonomik refah sağlamıştı ki, kişiler bilim yapıyor, rahatlıkla seyahatler yapıp, başka diyarları görebiliyordu. İşte Ege kıyılarındaki meşhur ilk filozofların çoğu bu zeytin ve zeytinyağı zenginliği sayesinde bilimin ve bilginin kaynağı Mısıra gidip Matematik, geometri ve proto-felsefe öğrendiler. Kendi kentlerine döndüklerinde bunlar üzerinde düşündüler, araştırdılar ve tartıştılar. Böylece felsefe için gerekli ortamı sağladılar. Bunun yanında yeni koloniler sayesinde bu fikirlerini Akdeniz’in farklı yerlerine taşıdılar. Felsefenin düşüncenin geliştiği yöreleri bir Akdeniz haritasına koyarsak, zeytin üretim merkezlerinin yani Akdeniz kıyılarının olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Yüzyıllar sonra zeytin ağacı okyanusları aştı, 16. Yüzyıldaki büyük keşiflerin ardından Avrupa’dan gelen İspanyol misyonerler aracılığıyla, Kuzey ve Güney Amerika’da yetiştirildi. 15. Yüzyılda Sevillada’n götürülen zeytin fideleri, İspanyollar tarafından fethedilen Batı Hint Adaları’nda dikildi, sonra Amerika kıtasına yayıldı. 1560’larda Meksika, peşinden Peru… 19. Yüzyılın ikinci yarısında ise, İtalyan göçmenlerin beraberlerinde getirdikleri fideler Kaliforniya, Şili ve Arjantin’de boy verdi. Sonraları yine İtalyan, İspanyol ve Yunanlı göçmenler sayesinde, Avustralya ve Güney Afrika’da zeytinlikler kuruldu. Hatta Japonya ve Çin’de bile belli mikroklimalarda dikilip büyütüldü. Zeytin Ağacı tüm dünyayı dolaşmış olsa da hep Akdenizli kaldı.

179 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


bottom of page