top of page
Toprak ATASAYAR

ÖRGÜDEN BEBEKLER 2



Zehra’nın babasıyla konuştuğu o gün, Zehra’nın da babasının da hayatlarının dönüm noktası olmuştu. Zehra elinde tuttuğu örgüden bebeğiyle cesaret bulmuş daha iyi bir yaşam için babasına her şeyi anlatmıştı. Ancak anlatması Zehra’nın da hayatını alt üst etmişti. Üvey annesiyle babası ayrılmış Zehra tekrar yurda dönmüştü. Artık yaşı gereği ablasıyla aynı yurda vermişlerdi Zehra’yı. Ve Zehra o günden sonra bir daha elinden hiç örgüden bebeğini bırakmadı.


Melike Zehra’yla birlikte daha korumasız olmuştu, bir anne edasıyla Zehra’yı korumaya çalışıyordu. Zehra’ya zarar gelmesin diye o küçük bedeninde çocuk aklıyla yeter ki kardeşine dokunmasınlar diye uğradığı tacize artık hiç ses çıkartmıyordu. Bunun bedelini hastanede üç aylık hamile kaldığını öğrenerek ödemeye başladı Melike.


Bebeğin aldırılma durumu da kalmamıştı. Melike’yi, çocuk bakım evinde kalamaz artık diye Zehra’dan yine ayırdılar. Kadın sığınma evine koydular. Doğurduğunda bebeği kreşe alırız dedi görevlinin biri.


Melike yurtta yüzlerce kez ölmüştü. Bu yüzden Yurda çocuğumu veremem dedi. Uyumadı tüm gece. Ne yapacağını düşündü. Tek çaresinin kadın sığınma evinden kaçmak olacağını sandı. Çocuk Melike, sadece çocuğunu korumak istedi.


16 yaşında hamile bir çocuktu melike…

Attığı her adımda ağır bedeller ödeyen 16 yaşında bir çocuk. Kaçtı o gece sığınma evinden. İş bulacak ev ayarlayıp Zehra’yı da yanına alacaktı. Çocuktu Melike hayatın acı gerçeklerini yaşayarak öğreniyordu.


Dört beş gün gezdi sokaklarda. Aç sefil… camekanlara asılmış her işe başvurdu. Küçük yaşta sahipsiz birini kimse işe almak istemedi… perişan bir halde dolaşırken üstüne birde yağmur başladı o gün. Sığınacak yer aradı kendine. Bu yağmurda parkta da kalamazdı. Cami geldi birden aklına, önüne gelen ilk camiden içeri girdi Melike. Üstü başı pisti üzerine birde ıslanmıştı.


Caminin içinde etek buldu. Geçirdi üstüne birde eşarp aldı katlayıp koydu göğsüne. Cami hocası gördü Melike’yi. Akşam namazına gelen cemaate sordu var mı yardım etmek isteyen diye. Başında sarığı, altında şalvardan pantolonu olan adam, ben yardım ederim. Gelsin misafirimiz olsun, hanıma evde yardım etsin dedi. Ama nikahsız günah önce nikah kıyalım diyerek ekledi. 16 yaşında Melike’yi 56 yaşında adama 1 gr mehir ile verdiler o gece. Melike o kadar yorgun o kadar açtı ki evlendirildiğini anlamadı bile. 16 yaşındaki Melikeyi cami eteğiyle gelin ettiler başında sarığı altında şalvar pantolonu üstünde cübbesi olan 56 yaşındaki Abdullah’a 1 gramlık mehirle…


Adam Taktı koluna Melike’yi tuttu evin yolunu. Kapıyı hanımı açtı. Ev işinde yardımcı olsun diye sana kuma aldım dedi. Siyah çarşafın içerisinde, kendi içine ağladı kadın. Ehli kitap izin vermişti üstüne daha ne diyebilirdi. Yıka pakla odama getir dedi adam. O gece Melike, bir kere daha öldü...


Annesi yaşındaki kuması, eziyet etti, kaçıp gider belki diye. Gidecek yeri yok ki olsa bir saniye durur muydu ki ? …


Aradan geçti zaman karnı şişti büyüdü iyice. Başta kilo alıyor sandılar siyah çarşafın içinde. Sonra fark etti hanımı. “Bu hamile! Yaşı küçük, hapse girersin başımıza dert etme gönder gitsin” dedi bu kadını. Oturdu düşündü adam ya hapse girersem… birde bebek bakamam dedi.


Tekme tokat evden kovdu Melike’yi. Elinde 1 gram mehirle yediği dayakla köprü altında bir kartonun üzerinde doğurdu o gece Melike, adını Ardil koydu oğlunun.


Yorgunluktan kolunda bebeğiyle uyuya kaldı.

Uyandığında bebeği kolunda yoktu. Sağa sola koşturdu, bağırdı, ağladı, kendini yerden yere attı. Kimi “bebek ölüydü alıp gömdüler” dedi, kimi “bebeği kaçırmışlar evlatlık vermek için sattılar” dedi, kimi de “organları için çaldılar” dedi… o günden sonra bir daha Ardil’i hiç görmedi. Görse de kendi çocuğu olduğunu artık bilemezdi. Acıya daha fazla dayanamadı aklı. Delirdi o gün acıdan Melike…


Ardil ismi Yürek ateşi demekti. Nasılda yandı Melike’nin yüreği… Zeynep bir kere Melike yüzlerce kez öldü…


Bazen kurgumu gerçek mi yazarken ben bile ayırt edemiyorum.

Ne çok olaylar yaşandı. Ne büyük acılar. Bir kalemle bir kağıda ben sığdıramıyorum.

Pek çoğunuz rahatsız olup okumak bile istemedi. Birde hikayeyi okumadan direk sonuna gelenler oldu…

Yaşamadan bilemezsin der büyüklerimiz. “Yaşamadan bu kadar yanıyorsa yürekler, yaşayanlar ne yapsın!…”

Ne çocuk gelinler var ülkemizde…

Ya hastane köşelerinde kaçırılan onlarca bebekler…

Ya da oyun oynarken sokakta kaybolup bulunamayan çocuklar…

Artık Bir an gözümüzü ayıramıyoruz çocuklarımızın üzerlerinden, ne ara kötüleşti nasıl bozulduk bu kadar. Oysa Ehli kitap vardı iyiliği emrettiği söylenen.

Birde ehli kitapta izin vardı çocuk gelinlere. Üstelik boşanma hakkı da sadece erkeğe verilen. Abdullah’a günah yok muydu şimdi? Nikah kıydı diye sevap mı işlemişti?? Birde üstelik boşanma hakkı da ondaydı ya Şimdi Abdullah günahsız mıydı??

Küçük yaşta ne canlar yandı bu ülkede…

“Nice canlar, nice acılar yaşadı, yaşıyor ve yaşamaya devam ediyor”

Bizde farkındalık yaratsın diye yazılan bir hikayeyi okumaktan eriniyor, üzüntüsünü kaldıramadığımızı bahane ediyoruz.


Böyle devam ederse, belki herkes bir gün susturulacak, belki de torunlarımız bunları yaşayacak ve belki bir gün okuyacak bir hikaye ya da yazacak bir yazarımız dahi olmayacak...


Peki Zehra’nın dramı da ablasının ki kadar acı mı olacak?


Yoksa deve kuşu misali yaşayan insanlarımız, akıllarını gömdükleri çukurdan çıkartıp artık devekuşu olmadıklarını fark edip Zehra’yı kurtaracak mı?


Ablasının yurttan ayrıldığı o gün bir kabus gibi çöktü Zehra’nın üzerine… Uğradığı taciz ne kadar ağır olsa da ablası Melikeden ayrılması Zehra’da ağır bir travma yaratmıştı. Kafasının içinde sürekli o gün tekrar ederken, elinde örgüden bebeğiyle gözlerinin önünden, Melike’nin gözyaşları içinde yurt kapısından çıkışı tekrarlanıyordu. Ablaaaa gitmeeee… ablaaa beni bırakmaaaa… diye haykırışlarıyla birlikte çıkmıştı ablası Melike o kapıdan…



Zehra kendini yapayalnız hissediyordu. Sahip olduğu tek şey örgüden bebeğiydi. Okula giderken bile yanında taşıyordu. “Neden bu bebekle okula geliyorsun” dedi bir ses… Zehra, başını Sese doğru kaldırdı. 13-14 yaşlarında üst sınıftan olan Suat’ı gördü. Hiçbir şey söylemeden başını çevirip elindeki örgü bebeğe bakmaya devam etti. Suat, “Annemde bunlardan örüp satıyor istersen sana bir tane getirebilirim, bu çok eskimiş” dedi. Zehra kısık sesle teşekkür ederek istemediğini belirtti. Suat inatçıydı “O zaman bebeğini alıp anneme götüreyim, sökük yerlerini tamir etsin” diyerek Zehra’nın elinden bebeği çekti. Zehra, oturduğu yerden kalkarak bebeği geri aldı. “Bebeğimi geri ver, başka bir şey istemiyorum” diyerek bağırdı.


Suat ısrar etmeye devam etti. “O zaman birlikte gidelim, annem bebeğin söküklerini diksin, bebeğini alıp öyle yurda git” dedi. Bebeği gerçekten de sökülmüştü. Suat’ın annesinden başka kimseye tamir ettiremeyeceğini düşündü, Zehra… Bebeğinden de ayrılamadığı için kabul etti. Okul çıkışı birlikte Suat’ın evine gittiler, annesi bebeği tamir etti. Bir de saçlarının üzerine kırmızı kumaştan bir şapka yaptı. Zehra, Melike’den ayrıldığından beri ilk defa mutlu olmuştu. Ve Suat böylece Zehra’nın hayatına girmiş oldu.


Teneffüslerde birlikteydiler, okul çıkışlarında arada beraber buluşup gezerlerdi. Yine okul çıkışı buluştukları bir gün Suat’ın elinde kağıda sarılı bir şey gördü. Suat, o gün üvey babasıyla kavga etmiş ve sinirlerini yatıştırması için sigara şeklinde sardığı esrarı içiyordu. Zehra’ya “Sen de denesene, çok iyi sakinleştiriyor bu” dedi. Zehra’nın uyuşturucuyla tanışması da bu şekilde olmuştu. Suat’la buluşup uyuşturucu içiyorlar gezip eğleniyorlardı. Zehra bağımlı olduğunu Suat hapse girdiğinde anladı. Artık ona uyuşturucu getirecek kimse kalmamıştı. Alacak parası da yoktu. Yoksunluğu, vücudundaki her hücresinde hissediyordu. O sabah Okula gidememiş birden başlayan ter boşalması, yorgunluk ve kalp çarpıntısıyla yolun kenarında cenin pozisyonunda uzanmıştı. O sırada bir şıngırtı sesleri geldi kulağına…


Çektiği acılarla yattığı yerden kafasını ancak hafifçe kaldırabildi. Yerdeki bozuk paralara ilişti gözü… Tam o sırada biri daha yere bozukluk attı. Zehra’yı dilenci zannetmişlerdi. Zehra paralara baktı. Sonra yeterli parayı toplarsam uyuşturucu alabilirim diye düşündü. Dilenciliğe de bu şekilde başlamıştı Zehra… Yerdeki bozuklukları avucuna aldı ve yattığı yerden elini uzattı. Artık dilencilik yapıyordu. O sırada yanına bir adam yanaştı. “Ne yapıyorsun burada” dedi. Zehra umursamaz bir halde elini uzatmış cenin pozisyonunda yatmaya devam etti. Adam tekrar seslendi. Zehra tepkisizdi. Adam bir iki tane tekme salladı. “Defol burası bizim mekanımız, burada dilenemezsin” dedi. Zehra acıyla doğrulmaya çalıştı. Olduğu yerde ancak oturabilmişti. Adam Zehra’nın yoksunluğunu fark etti. Birbiri peşine sorular sordu Zehra’ya, “Kimsin, nerde yaşıyorsun, nerde kalıyorsun” diye… Zehra bazılarına cevap verirken bazılarını işaretle anlatmaya çalışıyordu. Tekmelerden nasılda canı yanmıştı. Adam baktı ki kimsesiz… Tuttu Zehra’yı kolundan, götürdü evine… Evde bir sürü çocuk vardı. Bir odaya yatırdı Zehra’yı, evde sakladığı uyuşturucuyu aldı ve Zehra’ya verdi. Biraz kendine geldi Zehra… Yoksunluğu geçmişti. Adam “Burada kalacaksın, bu çocuklara bakacaksın, bizim için dileneceksin. Bunun karşılığında ben de sana uyuşturucunu vereceğim” dedi. Dilenci mafyasının eline düşmüştü Zehra, elinde örgüden bebeğiyle…


Evde iki tane bebek vardı ve 2-3 yaşlarında, dört tane çocuk… Pislik içinde bir yerdi. Zehra 13 yaşında düştü buraya… Uyuşturucu için katlandı ve evdeki çocuklara baktı. Gelen paradan hoşnut olmazsa bir güzel döverdi adam çocukları. Zehra’yı fırlatır sokağa, “git dilen” derdi. Eline de evdeki bebeklerden birini verirdi. Zehra kucağında bebekle saatlerce gezer dilenirdi. Kaçmak istedi defalarca ama uyuşturucu yüzünden kaçamıyordu o evden… 13 yaşında Zehra, anne gibi olmuştu o çocuklara… Adam sinirlendiğinde korumaya kalkardı onları ve bir de o yerdi dayağı… Canı nasıl da yanardı.


Örgüden bebeği elinde çocukluğunu yaşamadan anne olmuştu evde ki çocuklara Zehra… Üç sene geçti aradan bebekler büyümüştü. Ama adam da eve yeni bebekler getirmişti.


Zehra elinde bebek ve yanında 3 yaşlarındaki Mehmet’le dileniyordu o gün. Saçı başı perişan hamile bir kadın geçti önlerinden... Zehra baka kaldı kadına… Adam sırıttı. “İşte bize bir bebek daha geliyor” dedi.

Zehra donmuş gibiydi. Ablası Melike’yi en son yurtta görmüştü. Gözü yaşlar içinde “gitme abla” diye yalvardığı sırada, onu tutan bakıcıdan kurtulmak için çırpınırken…


Adamın dürtmesiyle kendine geldi Zehra, “Ne duruyorsun git dilen hadi!” dedi adam…


Saçı başı dağınık hamile kadının ardına düştü Zehra, nasıl da benziyordu ablasına…


Mehmet elini çekiştiriyordu, kucağındaki bebek bir yandan ağlıyordu. Zehra dalmıştı önündeki kadına, ardından yavaşça ilerliyordu. Arkadan omzuna hafifçe dokundu. Deliydi galiba kadın kendi kendine konuşuyordu. “Ardil’imi çaldılar, Ardil’imi benden aldılar” Zehra’nın ona dokunmasıyla, döndü Melike ve göz göze geldi o an Zehra ile… Zehra tanıdı ablasını… Sarılmaya kalkıştı. İtti kadın Zehra’yı, “Ardil’imi sen mi çaldın? Ver o benim bebeğim”.


Zehra’nın elindeki bebeği çekelemeye başladı. Ablası Melike tanımamıştı Zehra’yı… Adam koştu geldi peşlerine, Melike’yi fırlatıp attı yere… Hamile haliyle düştü yere Melike… Zehra adama vurdu, “ablamı elleme” dedi. Üç yaşlarındaki Mehmet de izliyordu olanları… Adam Zehra’yı da kolundan tuttu ve onu da savurdu. Küfürler ederek, çekeleyerek eve götürdü. Küçük Mehmet de ağlayarak yürüdü peşlerinden… Eve girer girmez bir güzel dövdü Zehra’yı, Mehmet’i de tutup fırlattı Zehra’nın üzerine, al bu da zaten senin yeğenin… Ardil yürek ateşiydi, Zehra’nın nasılda yandı yüreği…


Ardil yürek ateşi, nasılda almışlardı onu annesinin elinden… Teyzesi Zehra nasılda bakmıştı yıllardır ona yeğeni olduğunu bilmeden.

Zehra kucağındaki Mehmet’e baktı. Ablasının Ardil’i, diğer elinde örgüden bebeğiyle. O gün bir kez daha üvey babasından aldığı örgüden bebeğiyle cesaretlendi, üç kız kardeş, nasılda toplumdaki erkeklere yenildiler. Kucağında da bir erkek yeğen… hırslandı Zehra, çıldırdı da, döndü gözü artık, ölümüne saldırdı adama…


Epey bir boğuştular, delirmiş gibiydi Zehra, boğuşurken bir ara mutfağa doğru koştu, tezgahtaki ekmek bıçağını aldı. Saldırdı adama. Bacağına sapladı yaraladı adamı. Kanı görünce duruldu bir anda. Ardil’i kucağına alıp kaçtı evden. Gidebileceği tek yere, ablasını uğurladığı kadın sığınma evine gitti Zehra. Benim çocuğum dedi kucağındaki Ardil’e.


Devlet sahip çıktı Zehra’ya ÇEMATEM’e yatırdılar. Ardil’i alıp çocuk yuvasına yerleştirdiler. Zehra Ardil için savaştı, yendi bağımlılığını. Elindeki örgüden bebeğini tüm geçmişiyle birlikte ÇEMATEM de bıraktı.


Kadın sığınma evinde Zehra’yı iş hayatına istihdam ettiler. Bir fabrikada çaycı olarak çalışmaya başladı. Ardil’ide yuvadan yanına aldı. Bir yandanda Melike’yi aradı. Hamile deli bir kadını bulması zor olmadı. Hastaneye yatırdı ablasını. Tedavi olurken doğum yaptı. Kızı olmuştu Melike’nin. Zehra adını Arjin koydu. Arjin yaşam ateşi demekti…


Zehra Ardil ile Arjin için hayata iyice sarıldı. Melike Arjin’i kucağına aldı. Bir tık deliliği azaldı. Tümden düzelmesine imkan yoktu. Arjin’e vasi teyzesi atandı. Çok çalıştı Zehra, her işe koştu fabrikada. Yemek dağıtımına yardım etti, bulaşıkların yıkanmasına. Eleman eksiği oldu birgün üretimde, makinaya operatörlüğe yardım eder misin dedi müdürü. Zehra kabul etti. Öyle güzeldi ki yaptığı işi operatörlüğe geçirdiler Zehra’yı. Kıskandı insanlar Zehra’nın yaptığı işi. Eli ne kadarda hızlıydı. Köstek olmaya başladılar. Kıskançlık ne kötü şeydi. Kendi hatalarını Zehra’ya attılar, o yanlış yaptı dediler. Kalitedeki kız saldırdı Zehra’ya mobbinge maruz kaldı. Her gece ağlayıp, her sabah işine gitmeye devam etti Zehra, Ardil, Arjin ve Melike’ye bakabilmesi için o işe ihtiyacı vardı.


Çok çalışmasının bedelini mobbingle ödemeye mahkum etmişlerdi Zehra'yı. İş yerinde acımasız insanlar, evde bir deli ablası üstüne iki çocuğu okutuyordu. Altı senedir çalıştığı sahiplendiği firmasında insanlar canını nasılda yakıyordu. Birgün yine kalite kontrolü sırasında azarlıyorlardı Zehra’yı! Zehra her zaman ki gibi susuyordu. O işe o kadar çok ihtiyacı vardı ki. Üstelik kira zamanı da geliyordu. Tesadüfen firma sahibi denk geldi bu azara… Çağırdı kalitedeki kızı çıkarttı işten. İnsanları azarlamak bu kadar basit olamazdı. Çağırdı altı senelik çalışanı Zehra’yı kalitede çalabilir misin? Diye sordu. Yaparım dedi Zehra. O zaman bugünden itibaren kalitede devam edeceksin dedi iş veren. Ama bir şartla. Açıktan okulunu bitireceksin bir yandan da. Zehra nasıl sevindi, kelimeler yetmez anlatmaya. Maaşını da arttırmışlardı. İyilerde vardı bu dünyada.


Zehra Ardil’i farklı yetiştirmişti. Erkek diye yüceltmemişti. Edebi, adabı kızlara kadınlara nasıl davranacağını tek tek öğütlemişti. Ardil efendi bir çocuktu. Zekiydi de üstelik. Zehra araştırdı Ardil için başvurdu Darüşşafaka’ya. Kazanmıştı Ardil, sahip çıktılar Darüşşafaka da Ardil’e. Yürek ateşiyle yaşam ateşini harmanladı Zehra. Artık onlarda çocuklarına bunu öğretecekti. Yüzlerce, Zeynep’i, binlerce Melike’yi eğitimle kurtarmak için kollarını sıvadı Zehra.


Son bir kurguyu daha okudunuz. İş hayatımızda her zaman şahit olduğumuz mobbinge vurgu yapmak istedim. İnsanların hangi şartlarda yaşadıklarını bilmeden sırf egomuz ve kıskançlığımızdan dolayı insanlara uygulanan mobbingin önüne geçmek istedim.


Ayrıca Zehra’nın Ardil’in Arjin’in kaderi benim kalemimin elindeydi. Bu yüzden güzel bir sonla bitti.

Gerçek hayatta insanların hikayesi mutlu sonla bitmiyor çoğu zaman. Küçük dokunuşlar büyük mutluluklara dönüşür. Bir bez bebek Zehra’yı cesaretlendirdi. Sizin de küçük bir dokunuşunuz bir insanın yolunu aydınlatabilir.


Bağışlarınız için teşekkür eder, katkılarınızdan dolayı saygımı sunarım.


EDİTÖRÜN NOTU:

Sevgili Toprak Atasayar'ın bu hikayesi evrenseldevinim.com da 2 kısım halinde yayınlandı. Atasayar tarafından bu hikayeler Linkedin de toplam da 4 kısım halinde yayınlandı, sonradan 5 ve 6 yalnızca Darüşşafaka'ya kısa mesajla bile olsa katkı sağlayanlara ulaştırıldı. Bu 5 ve 6 önceden yayınlamış olduğu 4 ile beraber hikayenin ikinci kısmı olarak yazar tarafından izin verilerek yayınlanmıştır.

Toprak Atasayar'ın bu hikayesinin toplumumuz için önemi ve Linkedin de eğitim için böyle bir kampanya yapmış olması çok anlamlıdır.

Türkiye de kendine has özel bir kişilik ve seçkin bir işadamı olan Toprak Atasayarı bu toplumsal sorumluluk projesi ve sesi olmayanların sesi olduğu için evrenseldevinim.com olarak çok teşekkür eder, böyle toplumsal sorumluluk projelerinde gücümüzün yettiği kadar yanında olacağımızı bildirmek isteriz.

Darüşşafakaya nasıl yardım da bulunabilir diyenlere aşağıda bilgiyi yazıyoruz.

Sevgiyle kalın.


Darüşşafaka Cemiyeti Vakfına nasıl bağışta bulunabilirsiniz:


"Tüm operatörlerden "bağış", "eğitim", "Daçka", "umut" veya "okul" yazıp 1863'e SMS atarak 20 TL değerinde bağış yapabilir,

"Eğitimde Fırsat Eşitliği" misyonumuza destek olabilirsiniz."

33 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page